Bu haber 29 Mayıs 2011, Pazar 06:26:26 tarihnde eklendi. 1599 kez okundu.
Kaf Dağı
ESEN ZAFER "KAF DAĞINDALAR YA! MEYDANLARA ÇIKMIYOR, İNİYORLAR (!)
25/02/2011
Esen Zafer (Çyüpha)
HA BELKİ DE ÇOK SADE BİR TAVIRLA, YAŞAMAKTA KARARLI OLDUKLARI TC'NİN GİTTİKÇE MAZLUMLAŞAN HALKININ EKMEK, İŞ, GÜVENCE TALEPLERİNE, GİRİLMİŞ TERSANELERİNE, ZAPTEDİLMİŞ KALELERİNE SAHİP ÇIKARAK BEDEL ÖDEMEK YERİNE, KAF DAĞI'NDAN ANKARA MEYDANINA, FONLAR VE DEVLET ERKANI TARAFINDAN KORUNAN ÇERKES KİMLİĞİYLE İNMEK DAHA EVLADIR, KİMBİLİR.
25/02/2011. 90lı yıllardı sanırım, 5 X 3,5 m kadar bir afiş, her o sokaktan geçişimde içimde korkunç bir öfke büyütüyordu. Afişte Afrikada, açlıktan ölmek üzere olan insanlardan anasının kurumuş memesine sarılan bir bebek ve elbette gıdasızlıktan sütüde, etide olmayan yarı baygın bir anne ön plana çıkıyordu. Altında yine gözden kaçamıyacak boyutlarda yardım yapılacak banka hesap numaraları vardı. Bu afişin insanların üzerinde bıraktığı etkilerde, hemen hepsinde ortak nokta, acı, kıtlık ve korku idi. Klanlar arası savaş, kuraklık vb. Açıklamalarla aldatılanlar, bu insanlık ayıbınında yüzlerine çarpılırcasına sergilendiği afişle elbetteki kendi gelirlerinden,yardımlar yapıyor ve bu kıtlığın gerçek sebebi olan alçaklar yine bankalarında yardımları toplayarak, yarattıkları açlık üzerinden kazanmaya devam ediyorlardı. Hala ediyorlar.
Elmas, altın,petrol, kıymetli madenler ve minareller zengini bu toprakların sahipleri olan bu insanlar, işte bu zenginliklere sahip oldukları için kendi topraklarından sürülüyor ve açlığa mahküm ediliyordu ve halen ediliyorlar.
Peki insanlar bu durumdan habersiz mi? Elbetteki hayır. Hepimiz biliyoruz. Ancak büyük sermayeye uşaklık yaptığımız sürece bizim başımıza gelmez belki, diyerek aldatılmaya razı oluyor, aldığımız paydan bağışlarla, günahımızdan ayıbımızdan kurtulmaya çalışıyoruz. Ancak uzun süre mezarda kaldıktan sonra çıkarılmış iskeletler haline dönüşen bu bedenler, bizleri birlik olmaya bu kahpe düzene bu alçaklığa dur demeye yetmiyor. Bu durumların kapımıza gelmemesini umut eden, kendi mahallemizde, kendi ülkemizde veya yakın komşularımızda yapılan haksızlıklara hırsızlıklara işbirliklerine hayır diyebilirmiyiz?
Birbirimize göre daha havalı daha akıllı daha...numaraları yaptıktan sonra başımızı yastığa koyduğumuzda herşeyin nasıl da bir artistlikten öte olmadığını hissedip, uykumuz kaçıyor mu? Yetiştirdiğimiz çocuklarımızın yüzüne utanmadan sıkılmadan bakabiliyormuyuz? Başlarımızı secdeye koyduğumuzda namazı savıp aklımızca allahı aldatabiliyormuyuz?
Eşitlikten, haktan hukuktan, marksizmden, leninizimden, diyalektikten...dem vurup sokağa çıkan işçinin, toprağını süremeyen köylünün hakkını facebookta, twitterda paylaşınca, sınıf mücadelesi vermenin gururunu mu yaşıyoruz? Batı dünyasının şeytani düzenlerine bayrak kaldırıken, kendi şeytanlarınızla cihada mı çıkıyoruz? Birinin piramidine, öbürünün hilalimi?
Tamam biliyorum Afrikayı soyup açlıktan öldüren ahlaksız sermaye gözü dönmüş bir şekilde, üzerinde yaşadığımız dünyayı, bir yandan delik deşik ederek, kana, yoksulluğa,kuraklığa teslim ederken, bir yandan, medya, eğitim, teknoloji her olanağı kullanarak, beşikten mezara gönüllü köle yaratma sistemini geliştiriyor. Peki biz bunu neden kabul ediyoruz?
Eğer siz almazsanız, size kim ne verebilir?
Yakında Ardzınba anılacak. Bu kirli dünya da çıkabileceğini umduğumuz nadir insanlardan biriydi. Batal Kobahiya’nın onu anlattığı bir yazısını okudum. Bir bölümünü aktaracağım.
...Bir keresinde ona Akademik dergide yayınlanacak eleştirel bir makalemi götürmüştüm. İlk deneyimimdi ve heyecanlıydım.Okudu.
Biraz memnuniyetsizlikle birşeyler mırıldandı gibi geldi bana. Ara ara kaşlarını çatıyor veya yukarı kaldırıyordu. Bunu, açıkça, memnuniyetsizliğini yansıtır gibi yapıyordu. İyice gerilmiştim. Şimdi dayağı yedim diye düşündüm kendi kendime! Hemen bilimsel çalışmaları bırakmak gibi düşünceler geçti aklımdan.
Okuması bitince bana baktı. Bakışları yumuşadı, gülümsedi ve “fevkalade!” dedi.
Kendisine çok dikkatli bakıyor ve sesinde ironik bir ton yakalamaya çalışıyordum.
Bulamayınca, hakikaten fevkalade iş çıkarttığım saflığına kapıldım.
Oldukça mutlu oldum.
Biraz gevşediğimi anlayınca, “İhtiyar, biraz düzeltmeler yapılması gerekiyor, ne dersin? Belki bunu ben yapabilirim?” diye ekledi.
“Elbette, düzeltilecek yerler varsa neden olmasın !” diye yanıtladım biraz sinsice.
Akşam, yurda dönüşümde orijinal metinle onun “biraz” düzelttiği şekli karşılaştırınca ve orijinalinden oldukça farklı bir şey ortaya çıktığını görünce, benim ilk bilimsel deneyimimi değerlendirirken ne kadar da gani gönüllü davrandığını anladım.
Daha sonra hepimiz onun bilimsel ufkunun ne kadar engin olduğunu gördük. Doğrudan ilgilendiği döneme çok uzak konular üzerine de derin bilgilere sahip olduğunu anladık. Hepimizi şaşırtıyordu....
Şu satırları okuduğumda, Diasporada önderlik ve aklıma özellikle dayatılan şekli ile ‘’Çerkes!’’ meselesi takıldı yeniden. Çünkü biliyorum ki yıllardır insanlara dayatılan bu adı, çoğumuz böyle duyuğumuz için kullandık. Sormadık, soruşturmadık. Beyin yıkama metodu başka türlü mü sanıyoruz? Bizleri laboratuvarlara sokup yapmıyorlar ki. Medyaları, stk ları eğitim sistemleri ile dünyamızı zaten labortuvar yaptılar ve bizler kobaylar gibi önümüze konanları ezberliyor olan biteni anlamaya çalışmıyormuyuz. ‘’Çerkes’’ nitelemesini de böyle ezberlemedik mi ?
Peki kaçımız Anacağımız Ardzınba kadar araştırıcı ve Kobahiya kadar olgun ve gelişime açık ?.
Bu mesele üzerinde duruyorum, çünkü bunun yalnızca bir isimlendirme olmadığının bilincindeyim. Aslında maşa olanların durumları tam bir kara mizah . Ayrı cephelere bölünmüş gibi durup, aynı değirmene su taşıyorlar. Nasıl mı?
AB 2020 yılına kadar hedeflerini saptarken, nereye kadar AB olarak genişleyeceğini kararlaştırdı ve sınırlarını çizdi. Bu sınırların dışında kalan ve yayılmayı, insan ve doğal kaynaklarını sömürmeyi planladığı bölge ve ülkeleri tespit etti. Başından beri planlanan hedefine hızla ilerliyor.
Osmanlıda kapütülasyonlarla Karadenizi İç deniz olmaktan çıkarıp Osmanlı imparatorluğunu kukla imparatorluğa çevirmişti. O zamandan bu zamana epey yol aldılar. O zaman Osmanlının başına gelen, bu kez Rus imparatorluğunun başına geldi. Türkiye ise içte kendi halkını yeni Osmanlı mesajı ile aldatıp, kurtuluş savaşı ile elde kalan parçaları peşkeş çekerken, kendisine biçilen taşaronluk rolünü eş başkanlık kılığıyla özenle oynuyor. Karadeniz İşbirliği Çerçevesi içinde Kafkasyaya sırtından haramileri geçiren bir köprü olarak kullanılıyor.
İşte burda, Herkes-Çerkes cileri, haramileri köprü başında karşılayan taşımacılar olarak görmek yanlış olmaz.
Şimdi ısrarla belirtmekte yarar gördüğümüz şey, bu çerkesciliğin nereleri kapsadığını iyi bilmekten geçiyor. Bunun bir kısmını başka yazımızda aktarmıştık. Değişik tanımlamalarada bakalım.
1....Çerkes sözcüğünün çok sayıda yorumu yapılır. Farsça Dört adam anlamına gelir. Bir diğer söylenceye göre de, Türkçe veya Tatarca olduğu, çer yol, ve kesmek sözcüklerinden geldiğidir. Çerkeslerin kendileri bu sözcüğü efsanevî yönden Küçük Asya(=Anadolu)'ya dayandırır: --İki kardeş, Ker(veya Çer) ile Kes, eskiden Küçük Asya'da oturuyorlarmış. Ne türden olduğu bilinmeyen olaylar sonucu ülkelerini terk etmek zorunda kalıp Kafkasya'ya gelmişler ve çerkes halkına adlarını vermişlerdir. Diğer yandan, çerkeslerin eskiden bu adı taşımadıkları ve kendilerine geleneksel olarak Adighe dedikleri söylenir. Çerkes anlatılarında kökeni belli olmayan bir halkın çok eski zamanda, Küçük Asya'da Sinop yakınında yaşadığı söylenmektedir...
2. Çerkes halkını oluşturan eski kabileler ise şöyledir: Meot, Kerket, Sind, Zih, Pses, Kimmer... Bu halkların ortak bir potada erimesi sonucu, günümüzde kültürel varlığını devam ettiren Çerkes halkı doğmuştur. M.o. 3000'de Kuban nehrinin güneyinde Maykop kültürü doğup gelişmiştir. Bu kültür, giderek etkilerini doğuda Dağıstan'a, batıda Novorosissk ve Taman topraklarına kadar hissettirmiştir. Ayrıca, Hatti-Hititlerin de Çerkeslerin atalarından olduğu, halen araştırılmakla beraber kesinlik kazanmıştır. Hatti dilinin ulaşılan eski yazıtlarında, neredeyse yarı oranında Çerkesce kelime ve ifadelere rastlanmıştır.
Kabileleler şeklinde örgütlenen Çerkes halkının en kalabalık kabilesi "Adıge"lerdir. Adıgeler de kendi içlerinde boylara ayrılmakta olup, başlıca boyları şöyledir: Abzeh, Besleney, Bjedugh, Çemguy, Hatıkuey, Jane, Kabardey, Mamxegh, Şapsığ. Aynı dilin farklı şivelerini konuşan bu 9 grup, kendilerine ortak olarak "Adıge" adını verirler. Bunun yanısıra, Kafkasyanın yerli halklarından olan Abhaz-Abaza halkı da Çerkeslerle aynı kökenden gelmekte olup, şahsi ifade tarzlarından kaynaklanan birtakım farklılıklar haricinde Çerkes adıyla anılmaktadır. Zaten Adıge ve Abhaz dillerinin, aynı kökenden gelmiş ve ortak bir dilin iki ayrı kola bölünmesi şeklinde ortaya çıkmış oldukları, bilimsel olarak ıspatlanmış bir gerçektir.
3. KİMLERE ÇERKES DENİR ?
M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren Kafkasya'yı gezip gören ve eserlerinde buradan bahseden Heredot, Hellenikus, F.Arrivan, Strabon, Romalı Pliny gibi antik dönem seyyah ve tariçilerin ile Ruslar, Gürcüler, Tatarlar ve Araplar; Kuzey Kafkasya'nın otokton (yerli) hakları için Kas, Kask, Kasog, Kasogi, Sirkas, Kerkes, Kerakes gibi isimler kullanmışlardır . Bu tanımlamalar, zamanla batı söylemi ile Cirkas, Cirkassi, Cirkasyen ve nihayet Arapların kullandığı Şerakise, Çerakise gibi ifadelerinden hareketle "ÇERKES" sözcüğüne dönüşmüş ve literatüre geçmiştir. "Çerkes" kavramı, Kafkasya'da yaşamakta olan haklardan herhangi birisinin doğrudan adı değildir. Orada her halk, kendi tarihi adıyla yaşar ve adıyla bir cumhuriyete sahiptir. Çeçenler Çeçenistan'da, Abhazlar Abhazya'da, Osetler Osetya'da, Adıgeler Adıgey'de, Dağıstanlılar Dağıstan'da yaşar . "Çerkes" ismi, dar anlamda Kuzeybatı Kafkas kökenli Adıge-Abaza-Ubıh gruplarını, en dar anlamda ise sadece Adıge grubuna mensup boyları kapsamaktadır. Osmanlı'dan günümüze kadar olan literatürlerde, göçler ve sürgünler sonucunda Kafkasya'dan gelen tüm göçmenler bir üst kimlik olarak 'Çerkes' adıyla tanımlanmıştır . Biz de bu anlamda kullanıyoruz.
ÇERKESLER HANGİ IRKTANDIR?
Adıge-Abhaz-Ubıh grupları, Çeçen-İnguş ve Dağıstanlı grupların önemli bölümü ile Gürcüler, var olduklarından beri Kafkasya'da yaşamış en eski yerli (otoktan) halklardır. Bu halkların tamamı beyaz ırka mensupturlar. Bugün Kafkasya'da yaşamakta olan 40'ı aşkın halk arasında, Kafkas ortak kültürü oluşmuştur. Dillerin çoğalıp farklılaşmasında büyük etkileri olan, farklı ırklardan gelen kafkaslılaşmış halklar da artık bu kültürün ayrılmaz bir parçası konumundadırlar.
Beyaz Kafkas ırkından olanlar :
Adıge boyları, Abhaz (Abaza'lar), Ubıhlar
Çeçen-İnguşlar
Dağıstanlılar (Lezgi, Avar, Lak, Tabasaran, Agul vb.)
Türk soylular :
Karaçay-Balkar, Nogay, Kumuk, Karapapak, Azeriler
İndo-Germen ırkından olanlar :
Osetler (Digor, İgor), Tat, Talis, Fars, Ermeniler
Slav ırkından olanlar :
Ruslar, Don Kazaklari, Ukraynalılar
"BİZ ÇERKESLER" kitabından alınmıştır (KAFFED)
4. ÇERKESLER KİMDİR ?
Başlıca kabileleri Kabardaylar, Besleney (Besni) Kemirguvey (Temirgoy-Çemguy)ler, Şapsığ (Şapsug)lar, Janeler, Natukhaylar, Ubuh (Ubih-Vubıh-Ubukh)lar, Abhaz (Abzakh)lar, Bjedug (Bjedugh)lar ve Mamus (Makhos)lardır. XIX.yy.ın ortalarında Çerkesler`in toplam nüfusunun ne kadar olduğu hakkinda kesin bir sonuca varmak pek mümkün değildir. Çeşitli kaynaklarda verilen rakamlar 400.000 ile 1.500.000 arasında değişiyor. Çerkes kabilelerini Metçunatuka dil yönünden üç ana gruba ayırıyor.
a - Kuzey Çerkesleri ( Abzah, Hatukay, Kemirguvey, Adamey, Mahos, Şapsığ, Natukhay ve Ubuh kabileleri)
b - Büyük ve Küçük Kabardaylar ile Besleneyler.
c - Abazalar Dil bakımından Kuzey Çerkesleri (Ubuhlar hariç olmak üzere) birbirini anlayabilirler.
5. Türkçede de Çerkes teriminin kullanımı tarih içerisinde bir evrim geçirmiştir. 19. yy ortalarına kadar "Çerkes" terimi, bazen sadece Adığeler, bazen sadece Kuzey-batı Kafkasya halkları (Adığe-Abaza-Wubıh), bazen de tüm Kuzey Kafkas halkları için kullanılmıştır. Çerkes Sürgünü'nden sonra Osmanlı topraklarına Adığelerin ve Abazaların kitlesel olarak, Oset, Çeçen ve Dağıstan halklarının da daha küçük ölçeklerde yerleştirilmesi sonucu, benzer/ortak kültürel özelliklere sahip olan, sürgün, muhaceret ve kültürel yok oluş süreçlerinde aynı potada birleşen bu toplumların hepsine "Çerkes" denilmeye başlanmıştır. Ve bu kullanım günümüze kadar devam etmiştir.
Şimdi bu bilgi kirliliği içersinde şu yukarıya aldığım 5 anlatım gibi daha 500 anlatım bulabilirsiniz. Ayrıca haritalarda mevcut. Peki bu kargaşa nerden kaynaklanıyor?
Yavuz Sir, Ortadoğu Analizde yayınlanan Abhazya ile ilgili bir incelemesinde;
...Kafkasya’da kriz ve savaşlar her zaman dış kaynaklı sorunlar olmuşlardır.ABD ve Rusya arasındaki etki alanı mücadelesi sıcak çatışmaya dönüşmüş,sonuçta Kafkasya’nın haritası tekrar değiştirilmiştir. …Bölgenin en önemli özelliği, ülkelerdeki iç siyasi gelişmelerin dış politikaya endekslenmiş olmasından dolayı ortaya çıkan istikrarsızlıktır...
İşte bu gerçekte doğal ve insan kaynaklarının tamamen sömürülmesine endeksli temel neden, her emperyalistin kendi amacına uygun alanları kah Kafkas dağlarını , kah ön Asyayı esas alarak kafkasya çevresi , asyaçevresi gibi (circassia tıpkı major assia,minör assia ,circulare assia) isimlendirerek haritalandırmasına dayanıyor. Buralarda amaç kimlerin Çerkes olup olmadığı değil, bu coğrafi alanlarda yaşayan halkların, gerçek varlıklarını uluslaşmadan antikalaştırmak, bir potada eritmektir. Bu çağın koşullarında etnik kimliklerin çok saygıdeğer olması milyonlarca euro-dolarlar haranarak fonlar ayrılması, yarına başlarına ulusallaşan halklar ortaya çıkarmak değil, paylaşım savaşında denetimi elinde bulundurmak içindir.
Eğer kaç derneğin veya ağzın Çerkes kimliğini ne şekilde açıkladığına bakarsanız, esasen Diaspora da bölücülüğün bu tanımlama ile yapıldığını hemen görürsünüz. Daha başından bu tanımlama Diasporada birliği bozarken, Kafkasya da da emperyalizmin ihtiyacı olan tohumları atmıştır. Bu kargaşanın nedeni kimilerinin İngiliz düdüğüne göre dansederken, kimileri Rusya-Almanya ile ticari işbirliği, kimileri ABD kaynaklı projelere yataklık ettikleri içindir. Bunu anlamak için kendilerine mali kaynaklar yaratan , tartışma zeminleri hazırlayan, Türkiyede ve Kafkasyada cirit atan ajan vakıfları bilmek yeterlidir.
İnsanlarımız garip bir ikili moral içinde. Kötü namı olan bir insanla veya grupla görülmek istemez kınarlar, ama ajan oldukları, doğmamış torunlarımızın geleceğini ipotek altına alan Dünya düzeninin uşaklarının açtıkları çatılarda, utanmadan, hak, hukuk, demokrasi gibi laflar edebiliyorlar ve dinleyicileri bulunabiliyor. Seçiliyor, saygı görüyorlar. Adımıza konuşturuluyor, anlaşmalar yapabiliyorlar.
Bu kadar yorgun ve umutsuzmuyuz? Ardzınbayı nasıl anacağız?
Şu rezalete bakarmısınız, artık iyice çığırından çıkan Çerkeslik söylemine karşı çıkışlarla birlikte, Çerkes Halkları inisiyatifi çağrı yapıyor. Ne yapacaklarmış?
...Çerkes kalma kararlılıklarını güçlü bir iradeyle ilan etmek için meydanlara ineceklermiş.
Kaf dağındalar ya! Meydanlara çıkmıyor iniyorlar (!)
Kaffed söyleniyor bu duruma. Eh haksızda sayılmaz. Türkiye Cumhuriyeti Çerkes olmayın mı demiş.İktidarı ile muhalefeti ile zaten topumuzu Çerkes ilan etme projesini tebrik etmemişmi? Kaffed biz Çerkes değiliz mi demiş. Bu nedenle baskı mı görmüşler. O halde bu göstermek istedikleri irade kime karşı?
Kendini kendi adıyla tanımlayan kardeşlerimize karşı mı? Bir avuçta olsalar, gerçekten azınlık olan ama asla kendilerini inkar etmeyenlere karşı mı? Yoksa biz kaç kişi olduk yoklaması mı?
Sakın Kafkasya da Abhazyayı köşeye sıkıştırma politikasının, Diasporada iftiralarla, dar görüşlülükle önü kesilemeyen desteğine karşı olmasın?
Ha belki de çok sade bir tavırla, yaşamakta kararlı oldukları TC nin gittikçe mazlumlaşan halkının ekmek, iş , güvence taleplerine, girilmiş tersanelerine zaptedilmiş kalelerine, sahip çıkarak bedel ödemek yerine, Kaf dağından Ankara meydanına, fonlar ve devlet erkanı tarafından korunan Çerkes kimliğiyle inmek daha evladır kimbilir.
Gözlerimin önüne toprakları zengin ve ektikleri alanlardan sürülerek, açlıkla öldürülen o insanlar ve banka hesap numaraları geliyor... Önderlikler, siyasi kimlikler, asaletler, hıyanetler, mafya ekonomileri, hak hukuk,kardeşlik, meydanlar, ticaretler, ziyaretler... içim bulanıyor...
Kaynak: habsuvob@gmail.com Bu e-posta adresi spam korumalıdır. Lütfen JavaScriptleri etkinleştirin.
Diğer Esen Zafer Yazıları |
|
|