ESEN ZAFER "MÜCELLA HANIMIN CÜMLESİ AYNEN BÖYLE,...ADIGE-ABHAZ BİRLİĞİNİ SAĞLAYACAĞIMA SÖZ VERİRİM!"
Esen Zafer (Çyüpha)
MÜCELLA HANIMI BULUP SÖZLERİNİ DOĞRU ANLAYIP ANLAMADIĞIMI SORDUM. DOĞRUYMUŞ. YANİ 700'E YAKIN ÜYESİ OLAN BİR DERNEKTE KATILIMIN 140 CİVARINDA OLMASI SORUN DEĞİL,
04/06/2011. Adamın birinin sakalı uzunmuş. Biri ona, yatarken sakalını yorganın altına mı koyuyorsun üstüne mi? diye sormuş. Adamcağız, özenle baktığı sakallarını sıvazlayarak düşünmüş, altına herhalde, yok yok üstüne, yoksa altına mı derken umutsuzca, bilemedim! demiş. Akşam yatağa girdiğinde sakalını yorganın altına koymuş, rahat edememiş üstüne koymuş, rahat edememiş uykusu kaçmış, gerilmiş. Ya nerden çıktı bu soru? uyku diye birşey kalmadı deyip, öfkeyle sakalını kesmiş.
Pratikte sınanarak kesinleşmiş, yerleşmiş kavramların tartışmaya açılmasının tek nedeni onu bulandırarak ortadan kaldırmaktır. Şimdi bu Abhaz-Adige Kardeşliği var ya, işte bunu, tartışmalara konu etmek gerekir ki şu sakal bir kesilsin. Kimi bilerek, kimi endişe ile bir koro oluşturmuş olmayan bir sorunu sorunmuş gibi sergilemekte. Bunun bir yansımasını İstanbul’da Kongre de yönetim seçilirken gördük.
Sayın Bagapşın ölüm haberini İstanbulda olağanüstü kongrenin yapılacağı sabah öğrendik. Bizden önce salona gelenler de şaşkınlık ve üzüntü içersinde idi. Kongrenin iptali konuşuldu tabiİ olarak. Yasal zorunluluk nedeniyle kongrenin yapılması kararı alındı ve normal prosedur yerine getirildi. Sayın Cihan Zafer ve Sayın Mücella Genç tarafından iki liste yapılmıştı. Sayın Zafer’in listesinde olan bazı arkadaşların o katılmayacak diye telefonla ikna edilerek kendi listelerine alınmalarını açıklamasının üzerine, kimse bir yalanlama veya özürde bulunmadı. Ancak, bir kişinin " bunu keşke faaliyet raporunda yazmasaydın ayıp oldu" demesi beni şaşırttı. Gerçi hataları yüzlemekten utanan insanlar olarak bunu anlamıyor da değilim. Ancak, normal tepkinin, yapılan yanlış tutumu ayıplamak olduğu, herhalde anlaşılır bir durumdur.
Sayın Cihan Zafer’in ardından kürsüye gelen Mücella Hanım konuşmasına büyük projeler sunmayacağını söyleyerek başladı, bu güne kadar yapılan işleri devam ettireceklerini belirtti ve ardından Adige-Abhaz Birliğini sağlayacağına söz verdi. Kulaklarıma inanamadım. Bu toplantıda da ne yazık ki 3 kez elim havada kaldı ve ‘’ayıp oluyor artık!’’ itirazıma karşın sayın divan başkanının özürünü dinlerken oylamalar bitti. Elbette sayın Bagapş’ın ölümü herkesi sabırsız bir biçimde ‘’bitsinde şu iş!’’ havasına sokmuştu ve salonda herkes konuşuyordu. Anladığım o ki, iş zaten salona gelmeden bitmişti. Mücella hanımı bulup sözlerini doğru anlayıp anlamadığımı sordum. Doğruymuş.
Yani 700 e yakın üyesi olan bir dernekte katılımın 140 civarında olması sorun değil,
Adına hareket edilen toplumumuzla , yakınlaşıp kaynaşmamış olmak sorun değil
Abhaz örgütlenmesinde ki hizipleşmeler sorun değil,
Sorun Adige-Abhaz Birliğinde (Abhaz-Adige değil yani) . Mücella hanımın cümlesi aynen böyle;
...ancak Adige-Abhaz Birliğini sağlayacağıma söz veririm!
Önümüzdeki günlerde bu cümlenin altını nasıl dolduracağını göreceğiz.
Kimse, yani KAFFED'emi bağlanacaksınız? diye sormadı. Dernek yönetimlerini Elitler! Diye kınayan toplumumuz arasında nasıl bir çalışma yürütmeyi düşünüyorsunuz? Diye sormadı. Dernekler ve kurumlar arasındaki bu hizipleşmede nasıl bir tutum alacaksınız diye sormadı. Kimse birşey sormadı. Sormak isteyen ben vardım söz hakkı verilmedi.
Mayıs ayı boyunca yoğun bir biçimde hem toplumumuz ile hemde toplum adına hareket edenlerle yakın sohbetlerim oldu. Sorunlar olduğu apaçık ortada. Ancak bu sorunları çözmek için çalışmalar yapmak yerine, kendi hesaplarını nasıl sürdüreceklerinin planlandığı bir ortamın insanları nereye sürükleyeceğide ortada. Hesap diyorum zira herhangi bir program sunulmadı.
Abhaz federasyonu kurulduğunda uğradığı saldırılardan biri bölücülük idi. Şimdi Mücella hanım kalktı ve bu suçlamayı doğrulayarak böyle bir söz vererek abhaz derneğinde gereksiz bir ayrımcılık yaptı. Abhaz Federasyonu da Mücella hanımı destekliyor. Şimdilik bu konuya açıklık getirmesi için böylece bırakıyor ve soruyorum.
Mücella hanımın kendi deyimi ile Adige-Abhaz Birliğinden kastettiği nedir? Neden Apsuvaların birliğinden önce böyle bir görevi üstlenmiştir?
Abhazya yı, Kefken anıtına asılan o Cirkassia haritasında olduğu gibi, ancak parantez içinde gören Adige-Abhaz Kardeşleri gibi mi görmektedir?
Abhazları, emperyalistlerin Çerkesleştirerek kimliksizleştirme projesi altındamı görmektedir?
Yönetimde görevlerine yaklaşımını belirleyecek olan AKP li bakış açısı mı, yoksa Abhaz kimliğimi olacak?
Yönetim kurulunda görev alan arkadaşları Mücella hanımın söz verdiği birlik oluşturma projesinden haberdarmıydılar? Bunlar önemle açıklık getirilmesi gerekli sorulardır.
Bu arada daha önceki yazımda belirttim. Türkiyeye ziyarete gelen Parlamenterler Heyetine sorularımı sordurmadıkları için yazılı olarak sormuştum.
Bu sorular şunlardı;
1. Türkiye’de görüşme yapacağınız kişi ve milletvekilleri kimlerdir.?
2. Bu görüşmelere aracı olan kişi veya kurumlar hangileridir?
3. Bu görüşmeler kimler tarafından ve ne zaman talep edilmiştir?
4. Görüşme konuları neleri içermektedir sizlerin bu görüşmelerden beklentileriniz nelerdir?
5. Savunma ve Güvenlik konularında Abhazya ve Türkiye arasında bir işbirliği sözkonusumudur?
6. Abhaz Federasyonundan Beklentileriniz nelerdir?
7. Türkiye Diasporasından beklentileriniz nelerdir?
Sayın Soner Gogua KADK tarafından onurlarına verilen yemeğe geldiği sırada bana, vakit bulamadığını ve en kısa zamanda cevaplayacağını bildirdi. Anlayışla karşıladım. Fakat yemekte yaptığı konuşmada soruların cevaplarını Sayın İrfan Arguna ilettiğini ve kendiside uygun görürse cevapları alabileceğimi-zi belirtti. Bana ait olan soruların ve cevapların sayın İrfan Arguna verilmesinden ne amaçlandığı elbetteki ancak kendilerine malum.
Toplumumuzun haber alma hakkına sadık bir yazar, soru sorma hakkına sahip bir Abhaz olarak bu tutumu uygun görmedim. Hem Sayın Gogua’ya hem de Sayın Argun’a böyle bir şey olamayacağını ve parlemento heyetine yönelttiğim soruların cevaplarını, kendilerinden beklediğimi belirttim.Sonuç olarak yapılan toplantıda herkesin sorusunu açıkça sorması istendiği halde bana söz hakkı verilmedi. Halen olumlu veya olumsuz bir cevap almış değilim. Bu konunun yorumunu da size bırakıyorum.
Bir keşmekeşi yaşamak kadar anlatmakta zor. Tümünden edindiğim izlenim bizlerin ivedilikle halkın bağrına koşması gerektiğidir. Dernekler dışındaki insanlarımız, çekişmelerin tartışmaların farkında ve bundan dolayı güven duymuyorlar. Geleneklerin getirdiği birlik, misafirperverlik ve toplumun ferdi olarak üzerine düşen görevleri yapmak gibi gerekçelerle kendilerine ihtiyaç duyulduğunda hatırlanmaları, derin bir güvensizliğe ve kırgınlığa yol açıyor. Aynı zamanda çalışmaların önünü tıkıyor.
Bu durumdan kesinlikle kurtulmak gerekiyor. Sorunların tek çözümü sorunları hesaplaşmaya çevirerek derinleştirmek yerine, çözüm amacı gözden kaçırılmadan, şuralar yoluyla halkımızı dinlemektir diye düşünüyorum. Tepkisel tavırlar yerine, üretken eylemler, açık ortak söylemler geliştirilmezse Türkiye üzerine oynanan oyunlarda piyonlar olarak, tarihin bize verdiği ikinci fırsatı kaybederiz.
Değerli Abhazya Cumhuriyeti Devlet Başkanı Bagapş demişti ki;
‘’Eğer doğru politikalar uygulanırsa, Abhazya Kafkasya barışı için önderlik rolünü gerçekleştirebilir.!
Bagapş’ın bu sözlerini düşman duydu ama bizim insanlarımız kendi yaraları ile öylesine meşgul ki... Diaspora da, Çerkes Halklarından oldukta, çocuklarımıza bile ne olduklarını öğretemez olduk.
Bizler Sayın Bagapş gibi, doğal olmayan ölümlerle kaybettiğimiz Ardzınba’nın, Lakoba’nın Mustafa Kemal’in ve dünyada özgürlük savaşları vermiş önderlerin, yol gösteren söylemlerine kulak vermiş insanlar olarak, bu doğrultuda bizler adına, hareket eden kesimlere ısrarla seslendik. Ve diyoruz ki bu böyle gitmez!