BARIŞIN HAKİM OLDUĞU BİR DÜNYA UMUDUYLA.
13/06/2011. Değerli okuyucular Esen Zafer tarafından 11 Haziran günü Abhazyam.com'a gönderlien ancak bizlerden kaynaklanan sorunlar nedeni ile yayınlayamadığımız 12 Haziran 2011 TBMM Seçimleri ile ilgili inceleme yazısını sizler ile bugün buluşturabiliyoruz. bu gecikmeden ötürü kendisinden ve siz değerli okuyuculardan özür diliyoruz.
Abhazyam.com Genel Yayın Sorumlusu
Fatih Atan (A'tanba)
Esen Zafer (Çyüpha)
11/06/2011. Bugün Türkiye Cumhuriyetinde seçimler var. Bizler için seçim heyecanı devam edecek ve Abhazya’dan gelecek haberleri izleyeceğiz. Sayın Bagapş’ın sarsan ölümü ile Abhazyanın yeni bir seçimle karşı karşıya kalması, bir yandan Bagapş’ın sağladığı dengelerin bozulmamasını isteyenlerle, öte yandan kendilerine bir fırsat doğan kesimleri, hararetle çalışmalara başlattı bile. Halkının büyük çoğunluğunun desteğiyle gelen Bagapş’ın politikalarının, çalışma süresinde seçmenleri üzerinde bıraktığı izlenimleri de, anlamış olacağız.
Bu arada fırsat bulunamadığından olmalı, Türk basını ile memnuyetle görüşen milletvekillerimiz, diasporadaki kendi halkının sorularını henüz yanıtlayamadı.
Elbette ki, ne Türkiye’de ne de Abhazya’daki seçimler, Dünya dengelerinin etkisinden uzak değil. Bu dengelerden uzak olmadığı kadar, dönem boyunca ekilen tohumlardanda uzak olmayacak.
Nasıl mı? Bir L….. amca var, seçimlerde oyumu ben iktidarda kim varsa ona veririm! Diyor. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor; Kızım, eğer oyunu onlara vermezsen, ilerde devletle olan hiçbir işin yürümez. Bakkal dükkanı bile açamaz, açsan çalıştıramazsın!
İyide, insan düşünüyor. Peki ‘’oyunu kime verdiğini kim nerden bilecek? ‘’ Cevap: Bilirler!
Bütün bu dinlemeler, videolar, özellikle, askeri veya polis teşkilatlarının odalarından çıkarıldığı söylenen dinleme cihazları ve hatta bunların bulunması için, iş yapan firmaların ilanlarına kadar, ‘’dikkat izleniyoruz!’’ teslimiyetine yol açmıyor mu?
Gizli dosyalar, uzay- kurgu, polisiye diziler, filmler, sanal alemden gerçek dünyamıza girip, tutuklamalar, saldırılar, takiplerle, insan belleğine bu ‘’izleniyoruz’’u pekiştirirken, benim gibi, politikacıların televizyonlarda verdiği ‘’biz hükümetteyken MIT bize göstermişti bu cihazları. Hatta içlerinde öylesi varki, pencerenize bir laser (sanırım bu solucan delikleri kullanımı ile ilgili) gönderiyor uzaktan ve evinizdeki bütün konuşmaları dinliyor!’’ demeçleri dinleyenlerden, bu bilinçaltına yerleştirilen izleniyoruz! korkusunu gidermek oldukça güç. İşte bu korkuyu L…. amcanın ifadesinde açıkça görüyoruz. Bu tarz söylemler bir ona ait değil.
Elbette herkes bu şekilde etkilenmiyor, ancak sayılarının az olduğunu söylemek imkansız. Teknoloji bu denli gelişmeden önce de, insanlarda dini inançlarla yerleştirilmiş bir korkudur bu. Korkunun hakim kılındığı toplumlarda özgür iradeden söz etmek kandırmacadan başka birşey değildir. Böyle durumlarda özgür irade, ancak korkunun egemenliğine karşı duranlar da mevcut olabilir.
Bizler, yani Apsuvalar, özelde bu korkunun egemenliğini, kendi saflarımızda, seçimlerimizi yaparken, kararlarımızı verirken belirgin bir biçimde görüyoruz. Örneklersek; 2007 de bir büyüğümüzün, Bagapş’ın davetinin iptal edilmesi karşısında haklı tepkisini gösteren toplumumuza karşı
- devlete karşı hiçbirşey yapamazsınız! (Kaldı ki Türkiyede abhazlar devlete karşı değil, hükümetin tutumuna karşı tavır almıştır.)
Uyarısı ile bugün
- ‘’ben …li değilim ama kendi insanımızdır, seçilmesini destekliyorum!
tavrı, aynı korku havuzundan beslenmektedir. Bu durum yeni birşey değil, asırlar boyunca akınlara uğramış, savaşmış, inkar edilmiş, tarihi çalınmış, içten ve dıştan ihanete uğramış toplulukların öz güvenlerini kazanmaları, ancak ve ancak asırlar süren haksızlıkların telafisi, görülür bir başarının elde edilmesi ile mümkünken, bunun tersi uygulamalar moral bozukluklarına teslimiyete, inkara neden olur. Olanda budur!
Bu travmalar, kendine bir avuç kalan ülkesinin içinde dahi, bir avuç kalan Abhaz Halkının, tüm ambargolara, saldırılara, açlık ve kıtlığa, ölümlere rağmen intihar edercesine giriştiği savaşta, onurlu insanların sevgisini saygısını kazanmış, desteğini almış ve başarıya ulaştırarak büyük ölçüde giderilmiştir. Atalarının kahraman mirasını yaşayarak gören insanlarımızın acılara rağmen moralleri yükselmiştir. Peki ardından gelen nedir?
Diapora halkı , apolikleştirilerek, asimilasyonun ve dünyada hakim hale gelmeye başlayan, dejenerasyonun etkisi de kullanılarak, varlıkları bir takım oyunlara ve siyasetlere alet edilerek, sermayenin gücü, siyasi ilişkiler halk üzerinde ‚‘‘ben yaptım oldu, hem de pek güzel oldu!‘‘ aracı uygulanarak, en vahimi demokrasi sözcüğünü dillerinden düşürmeyenlerin, diktatörce kararlarını uygulayarak, öz eleştiri yerine duygusallıklar kullanılarak, eskisinden daha derin bir umutsuzluğa terkedilmedi mi?
Bir yandan insanlarımızın moralleri bozulurken, öte yandan kendi projeleri devreye sokulmadı mı?
Söz aldığımız, günden bu yana, önemle üzerinde duruyor, akıl dünyamıza yapılan saldırıları görebildiğimiz ölçüde göstermeye çalışıyoruz. Dost acı söyler! Derler. Yaşananlar acıklıdır ne yazık ki. Bizler halkımızın özelliklerini anlatırken, iyi insan olmanın özelliklerini anlatırız. Eminim hemen hepinizin anılarında, benim yakınlarımla yaşadığım bu tür anı vardır. İyi özellikleri olan (sıcakkanlı, dürüst, cesur, terbiyeli, haksızlığa başkaldıran vb.) insanlarla karşılaştırdıklarında ‘’arıy dapsuvoma?’’ (Bu abhaz mı acaba?) diye merak etmelerinin bir nedeni var elbet. Peki bize ne oluyor? Kararlarımızı verirken, tutum alırken hangi ölçüleri kullanıyoruz? Hangi halkımıza ve halkımızın bekasına karşı geliştirilen söylemlerin altında o bayrakları sallıyarak alçaltıyoruz?
Geçen gece siyaset meydanında Ece Temelkuran’ın sarfettiği şu sözler çok önemli Ece hanım diktatörleşen iktidara karşı bu sözleri kullanmıştır.: …Yaptıkları herşeyi giderek normalleştiriyoruz…Zalimden tarafmısınız?...Ne zaman bu kadar zalimden yana saf tutar oldunuz?
Şimdi, esas mesele genel olarak bu tavrın yerleşmeye başlamış olmasıdır. Yine, etnik özelimizde, bu tavır açıkça ve yaygın bir biçimde görülmektedir. Bir takım insani ölçülerin nasıl gözardı edildiğini göstermek üzere, tayin edici bir durum olan, Gürcistan’a yapılan, askeri eğitim, teçhizat ve silah yardımını örnekledik. Bizlere, bu devletin geçmişinde ve Cumhuriyetinde harcı olan insanlara nasıl aşağılayan bir muamele yapıldığını örnekledik. Bu örneklemeler ‘’Siyaset yapılıyor!’’ baskılaması ile susturulmaya, özünden saptırılmaya çalışılıyor.
Bu saldırının kendiside bir siyasettir. Derneklerimiz, siyasetçilere açıkken, dernek mensuplarının bundan uzak olmaları düşünebilinir mi? Etnik kimliğimizin, hakim olduğu bir çatı altında toplanmak ihtiyacı bir siyaset değil mi? Abhazya’ya ambargonun kaldırılmasını istememiz bir siyaset değilmiydi? Tanınmasını istememiz bir siyaset değil mi? İşte bu anlamda izlediğimiz yol aldığımız tavır önemlidir. Bireyler olarak, etnik varlığımız üzerinden uygulanan siyasetlere müdahil olma hakkımız olduğu kadar, Türk ulusunun temel taşları olarak da, bütün siyasi hareketlerin, siyasi tavırlarında müdahili olmak durumu ve sorumluluğundayız. Bizi ilgilendirmeyen, hiç bir ekonomik ve politik karar yoktur. Seçimle, hileyle, darbeyle ne yollarla gelinmiş olursa olunsun, hangi etnik kimlik mensubu olunursa olunsun, Türkiye de atılan her adım, bizim adımıza, bizim üzerimizden adımlardır.
Hele ki, etnik varlığımız üzerinden politikalar üretiliyor, bu politikalar TC ve Abhazya Cumhuriyetini aşarak tüm Kafkasları sarıyorsa, Devletlerimizin, birlik ve bağımsızlığını tehdit ediyorsa, Emperyalist amaçlara kurban ediliyorsa, bu tehlikeleri görmezden gelmek, apolikleştirmeye çalışmak, niyetimiz ne olursa olsun, olanları normalleştirmeye çalışmak, siyasetin en kötüsüdür ve insanlığa karşıdır.
Bugünkü seçimlerde, en olumlu sonuçların alınmasını dilerken, bu seçimlerle bitmeyecek olan projelerin ve genelde insanlığa özelde Apsuvalara karşı yapılan çalışmalardan, haberdar olmaya ve haber vermeye devam edeceğiz.
Sözde barışın bombaları yerine, özde barışın hakim olduğu bir dünya umuduyla.