RSS / XML
Foto Galeri
Video Galeri
Bu haber 03 Ağustos 2011, Çarşamba 16:16:05 tarihnde eklendi. 1679 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

SİYASİ YALANLARA AKADEMİK ÇERKESKALAR !

Daha önce ortak akıl adı altında yapılan toplantılarda alınan kararların, Türkiye ve Kafkas Halklarına ihanetin ihalesi projesi olduğunu anlattık.
SİYASİ YALANLARA AKADEMİK ÇERKESKALAR !

Aydınlar, Ordu, Hukuk kalelerinin zaptedilmesi tamamlandı. Limanlar, stratejik bölgeler,geçiş yollarının zaptıda tamamlandı. Şimdiki aşama, bu zaptedilen alanların,organize ve tahkim aşamasıdır. Bu ele geçirme operasyonlarında asıl zaptedilen  insan aklı oldu. Artık piramitlerden Firavunları çıkarmak gerekmiyor. Kendilerine kurtuluş yolu açılan halkın ilmi ve bilmi bırakıp, ateşten çıkardıkları ineklere tapmasının nasıl olabildiğini, bunun nasıl bir halk olduğunu, tarihte aramanında gereği yok.  Şu ‘’an’’da,  ‘’burada’’ global (!) dünyada yer alan Türkiyede, bilim ve kurtuluş yolu bırakıldı ineklere tapılıyor artık.

Korkunç bir alayla, aşağılanarak, çoğunluk beşer statüsünden, süslü beşeri robotlar statüsüne düşürülürken, bir avuç aklını koruyabilmiş insanın haykırışları İsrafilin suru gibi kulaklarda çınlıyor. Önce tekrar hatırlatalım dünya zaten globaldi diğer bir deyişle küreydi. Globalleşen veya küreleşen şey Sermayedir. Bu da insan statüsünden, beşer statüsüne oradanda beşeri robotaşmaya düşenlerin hızla artışı ve hızlı bir biçimde paslanması demektir.  Biz yılmadan uyarmaya devam ediyoruz.

Seri katil Avrupa, bir elinde kılıç bir elinde Roma imparatorluğunun hegemonyasına uyarlanmış tanrısı ile dünyanın barışçıl ve ilerlemiş medeniyetlerinin yurtlarını zaptederken, medeniyet ve teknolojilerine sahip çıkarak, bu tarihi ben yazarım! demişti. Hızlarını alamadılar ve bu kırk haramiler, okyanuslar ötesinin üzerine kanla otururken, azgınca zaptettikleri yerli medeniyetleri antikalaştırmak üzere kılıçla temizleyemediklerinin hafızalarını sıfırlayarak yeni bir tarih yazımına giriştiler. Bilebildiğimiz çağlarda, siyasi projelerine dayanak olacak tarihi belgeleri, misyonerlere, papazlara yazdırırlarken yerli halkların medeniyetlerinin kayıtlarını çalıyor, parçalıyor, saklıyor işine yarayanıda ‘’benim!’’ diye ilan ediyorlardı.

İnsan hafızası unutkan değildir. Her insanın belleğinde bu bilgiler vardır, bu kanlı tarihin yalanları yazılıdır. Ancak içgüdüsel olarak hatırlanan bu yalan tarihin doğrusunda, diri gömülmelerden yakılmalara, işkencelerden, ölümlere, satılmalara, köleleşmelere, ve barışçıl kucak açmaların kanlı ihanetlere uğramasının bıraktığı derin izler vardır. Bir kere düşüp bir tarafınızı kırmışsanız, o tarafınız tıbben iyileşir fakat hafıza o acının bıraktığı izi saklar. Hiç düşünmeden, iyileşmiş o uzvu hasta gibi sakınırsınız. Aynı bunun gibi.

Birbirlerine yaklaşma (intim, özel alan) selamlaşma mesafesi, bir kol uzunluğunda olan bu vahşi topluluklar, yaşam enerjilerinin gücünü vampir gibi emmek istedikleri kadın ve genç erkekleri, koynuna almayı, ırzlarına geçmeyi görev bilmiştir. İşte bu yalancı, kulağı kesik, barbar ve insest toplulukların girdiği yer temiz kalır mı? Kalmaz elbette, kendilerine benzettikleri ve benzeyen hilebazlarla anlaşırlar ve o toplumlara nifak tohumlarını ekerler. Bu tohumlarsa, kendilerini aşırılıklar halinde gösterir.

İşte bu kalleşlerin zaptettitiği Amerika ne olur? Boynuz kulağı geçer  seri katil avrupa kökenli amerikalı, kendi yuvasınada hükmeder. Tüm zenginlik kaynakları sömürülüp yerlisi nostalji haline getirildiğinden, eline hacını ve kılıcını alıp daha önce tamamını alamadığı bölgelere saldırır. Tarih boyunca yaptığı gibi bunu yaparken de kitaplar yazdırmayı ihmal etmez. Geçmişte misyonerler eliyle yazdırdığı kitaplarını modern firavunluk çağında AKADEMİSYEN lerine yazdırır. Satılık adamlar her zaman, her yerde her milletin içindedirler. Tıpkı bizim gibi elleri, gözleri, ayakları, dilleri, yürek ve beyinleri vardır. Onlarda yer, içer, sever, ağlar, gülerler.  Onları bizden farklı kılan, korkuya teslim olmuş ruhları ile güce ve paraya tapınmalarıdır. Onlara göre de tanrı elbette gücün ve paranın sahibi olanlardır. Batmalarıda kurtulmalarıda bunlara bağlıdır.

İşte bu zalimler zalimliklerini arttırdıkça, zulme uğrayanlar üzerinde zulümde artar. Cennetin anahtarını papadan alarak yaratanınıda kandırdığını sananla, kitabını arapça okuyarak sorumluluğunu Fethullah gibi şeytanın tüm toplum kesimlerine yayılmış iblisciklerin müritliklerine devreden zihniyet arasında bir fark yoktur. Böylelikle zulme uğrayanlar kölesi oldukları bu zihniyetle birlikte zulmederler.  Bu nedenle okuduğumuz kitapta her topluluğa örnek olarak gösterilen, kavmine zalimlerden olmayın diye seslenen bir elçi vardır. Fakat ne yazık ki kulaklar ve vicdanlar sağır, nefisler kördür. Her topluluğun kendi elçisi vardır. Açın bakın Şuayb kavmine dedi ki, İbrahim kavmine dedi ki, Musa kavmine dedi ki, Eyyub, İdris,Yunus, Süleyman...Adı anılanların hangisi kendi kavmini uyarmadı ki ?

 Demek ki tarih boyu toplumları adalete, doğruluğa, ilime, bilime, sevkeden önderleri gelmiştir. Osmanlı imparatorluğunun hakettiği yıkımı ile içinden bir anadolu toplumu hak ettiği kurtuluşu Mustafa Kemal önderliğinde bulmuştur. Tıpkı Abhazyanın hak ettiği Cumhuriyetini Vladimir Ardzınba gibi önderlerle bulduğu gibi. Peki bu hak edişin ardından gelen nedir? Düşman uyudumu? Yoksa sinsi planlarına devam ediyor mu? İşte bu önderler, toplumlarına yalnızca kurtuluş yolunda önderlik etmemiş büyük bir fikir mirası, ileride başlarına gelebilecek olan tehlikeleri de işaret ederek bırakmışlardır.  

Bu mirasın değerini idrak edemeyenler, hazırlandıkları sonuda görememişlerdir. Bizler kökenimiz itibarı ile her iki ulusun da bir parçasıyız. Bizlerin sorumluluğu daha büyük, dikkatinin daha yoğun olması gerekir. Fakat gelişen durumlara baktığımızda, kavimlerini, doğru yola girin!  diye çağıran elçiler gibi, sağır kulaklara seslenen bir avuç insan görüyoruz.

Generallerin istifasını tahlil eden bir emekli General, güzel bir konuya değiniyor ve özetle şunları ifade ediyor. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından değişen dengeler içinde, Amerikanın Ortadoğu Planı Çerçevesinde, Türk Ordusu için tasarladığı görevi zamanında görebilmiş olsa idik bu duruma gelinmezdi. Çünkü Sovyet tehlikesi söylemi altında oluşan yapılar kalktıktan sonra, o zamana kadar bu tehlikeye karşı oluşturulmuş olan yapılanmanın, niteliğinin de değişmesi kaçınılmazdır. Bugün Amerikanın planlarına karşı esas tehlike Ulusal yapılanmalardır. Yani ulus devletlerin yıkılması gerekmektedir. Ordunun niteliğininde artık Nato Çerçevesinde, Amerikanın planları dahilinde ulus devletlere karşı kullanılan bir askeri güç olması gerekmektedir. Bu zaten Afganistanda, Somalide, Libyada örnekleri görüldüğü gibi uygulanmaktadır.

Kısa bir cümle ile Ordu bu ulus devleti, iç ve dış düşmanlara karşı korunmanın yani halkının ordusu değil,  Amerikanın ulus devletlerin işgalinde kullandığı Ordudur. İstifalar için geç kalınmıştır. Bu istifalar kendi onurlarını kurtarma işine yarasada, meselenin özü ordu mensuplarının onurunun kurtarılması değildir. Türk ordusunun çökertilmesinin Türk ulusunun çökertilmesi demek olduğunu bizler zaten bilmekteyiz. Generallerin görevi her şeyi göze alarak, esas olarak halka karşı işlenen suçu, Türk ordusuna uygulatılmaya çalışılan suçu , türkiyenin genişletilmiş ortadoğu planları çerçevesinde işlenen suçları, işbirliklerini dürüstlükle belgelerle açıklaması, kendi onuruna vurulan darbenin hedefinin Türk Devletinin bağımsızlığına ve onuruna vurulduğunu anlatması gerekmektedir.

 Türkiyede,  irtica tehlikesi adı altında, irticaya karşı konuşlanan güçler, Türkiyenin emperyalistlerce işgali konusunda hala susmaktadır. Kaldı ki irtica, bu işgalin görünen yüzü idi. Ordunun PKK ya karşı sürdürdüğü savaşda özünde Amerikan ve batılı diğer emperyalistlere karşı sürdürülen bir savaştı. Ancak düşmanın, hem uşağı hem boyun eğdireni olamazsınız. Bu Ordu , Eşref Bitlisin öldürülmesiyle, savaş nedeni olabilecek ihlallere boyun eğerek, askerlerinin başına çuvallar geçirterek bu hallere geldi ve gecikmenin dersi hala alınmamıştır. Amerikanın  bu planları ve saldırılarını halkı ile paylaşan emekli askerlerin ardı gereğince güçlendirilmemiş, bu planlara karşı mücadele eden aydınların Silivride esir edilmelerine kadar varan süreçte izlenen çekingen tutum devam etmiştir. Hiçbir asker, yalnızca onurlarını kurtaracak söylemlerle görevlendirildikleri sorumlulukların taşınmasını gerçekleştirmiş, verdikleri sözleri tutmuş olamazlar.

Azmetticisine evinizi verip, kiraladığı katilin peşine mi düşüyorsunuz?  Bu nasıl bir anlayış? Böyle onurlu, sorumlu örnek tutum olabilir mi? 13 şehidin ardından sokaklara dökülen insanlarla birlikte idim.  Şehitler ölmez vatan bölünmez! diye haykırırken, tüm uyarılara rağmen, o çok ‘’Türk’’ gençler bir türlü Clinton,  AKP ‘ni alda git diye haykıramadı. Dilleri varmadı. O çok ‘’müslüman’’ gençlik ‘’ tekbir!’’ diye haykırırken, Tayyipleri  tekbir diyerek getirdiklerini düşünüp utanmadı. Apoyu asınca iş bitecek öylemi? Palavra. Ondan çoook var.

Biz gözümüze diken gibi batan bir gerçekliğin, antiemperyalist halklara karşı tezgahlanan oyunların içinde yaşıyoruz. Görmedik duymadık bilmiyoruz demek hakkımız yok. Nasıl ki Avrupa merkezlerinde, Amerikada vatan hainleri  eğitilmiş, örgütlenmiş, beslenmiş ve Türkiyenin ve ortadoğu ülkelerinin bağrına bir kama gibi saplanmışsa, bugün haklı halk isyanları emperyalizmin uşaklığına hizmet ettiriliyorsa aynı şekilde, bizim içimizde, bizden olanlarla, kendileri ile uyumlu bir Kafkasyanın işgalinin dayanaklarını hazırlanmaktadırlar.

Bir takım projeleri, 3 kuruşluk çıkarlarıyla önünüze koyan kesimlere bakın, emperyalizmin  işgal ettiği Afganistanında Libyasında Somalisinde vb. Yerlerinde kar peşinde dalkavukluk yapmakta, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri üzerindeki antiemperyalist Türkiyeden kalan şerefli adını, Sermayenin emellerine 5 kuruşa satmakta ortaktır.

Biz Abhazya’nın haklı ve antiemperyalist mücadelesinin bastırılmak istendiğini, Kafkas halklarına örnek teşkil etmesinin sakıncalı bulunduğunu, bunun boğdurulmaya çalışıldığını defalarca ifade ettik. Daha önce ortak akıl adı altında yapılan toplantılarda alınan kararların, Türkiye ve Kafkas Halklarına ihanetin ihalesi projesi olduğunu anlattık. Bu kararlardan birinde, Çerkes Halkı söyleminin kitaplarının akademisyenlere yazdırılacağını, bunun minareye kılıf olacağını yazdım. Emperyalizmin bu oyununun yeni olmadığını belirttik. Bizlere ırkçılık yapıyorlar diye saldırarak, sindiren bu kardeş görünümlüler, bu önlerine konan projelerin uygulanmasında sadık birer nefer gibi çalışmalarını sürdürüyorlar. Alanlar, Meotlar, Sındler, Kimmerler hatta, kitaplardan başka biz zaten ingiliz kökenliymişiz, Sir bilmem kim bunla ilgili kitap yazmış!’’ şeklindeki saçmalıklara kadar, kirli bilgi kirli bilinç ile, antiemperyalist niteliklerinden soyundurularak, Kafkas Halklarına akademik bir Çerkeska giydirilmeye, emperyalizmin kucağındaki Gürcistana benzetilmeye çalışılıyor.

Bizim uyuyan prenslerimiz ise, çekingen bir tavırla kendi tarihlerini bile anlamak, anlatmak, belgeleri arttırmak, bizlere karşı kullanılan basın, yayın silahını kullanmak yerine sessizliklerini korumak, evlerinin bahçelerini güzelleştirmek, zengin ve iş bitiren çevrelerle ilişkiler kurmak peşindeler. Zamanın şık tekne gezileri değil, okuyan, yetişen gençlerimizin akademisyenlerimizin desteklenmeleri, üretmeleri için her olanağın kullanılması, her köşede, her yerde, her kademeden insanlarımızla sıkı bir ilişkide bulunmanın, onları aydınlatmanın, araştırmaların hızla yapılmasının zamanı geçiyor desekte, yine dediğimiz gibi bir kaç insanın çabasını desteklemek yerine kösteklemek peşinde gezenler var.    İşte onlarda bu tarihi sorumluluğun altından kalkamazlar. Elin kayığında gezenler, suda yüzebildiklerine güvenmemeliler.

Facebook Facebook Digg Digg Google Google Del.icio.us Del.icio.us
Diğer Esen Zafer Yazıları
Bütün Yorumları görmek için tıklayınız!
Hava Durumu
ANKET
Aleksandr Ankvab'ın Siyasete Dönüşünü Onaylıyormusunuz
Diger anketlerimiz için tıklayın...
Yol Durumu

©
Copyright 2011 Abhazyam.com Her hakkı saklıdır.