Abhazya'da ve Türkiye Abhaz Diasporası Gençliği üzeründe ciddi olarak varlığını hissettiren bu çalışma, çeşitli örnekleri ile ortaya çıkıyor. Abhaz Diasporasının değerli insanı ve KADK Başkan Yardımcısı Erdeşan Kobaş (Bganba) Abhazlar'da ki "Ayhabılık" Kurumunun yapısı hakkında bizlere ve özellikle Abhaz Gençlerine bilgi veriyor ve bu kurumun nasıl yozlaştırılmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor ve uyarıyor.
02/08/2011. Değerli okuyucular, günümüz koşullarında özellikle 21. yüzyılın ilk dönemlerinde "Emperyalist İdeoloji" tarafından, toplumların varoluş nedenleri olan kültürel ve geleneksel değerler "Globalleşme" adı altında yok ediliyor. Emperyalizm bu değerleri yok etmek, kendi "Suni Toplum" yapısını oluşturmak için ciddi olarak çalışıyor ve bunu yaratmak için teknolojinin her türlüsünü acımasızca kullanıyor.
Abhazya'da ve Türkiye Abhaz Diasporası Gençliği üzeründe ciddi olarak varlığını hissettiren bu çalışma, çeşitli örnekleri ile ortaya çıkıyor. Abhaz Diasporasının değerli insanı ve KADK Başkan Yardımcısı Erdeşan Kobaş (Bganba) Abhazlar'da ki "Ayhabılık" Kurumunun yapısı hakkında bizlere ve özellikle Abhaz Gençlerine bilgi veriyor ve bu kurumun nasıl yozlaştırılmaya çalışıldığını gözler önüne seriyor ve uyarıyor.
Bilnen bir atasözü vardır "Su Uyur Düşman Uyumaz" Bizler bu şiarı her zaman göz önün de bulundurarak, Abhazya ve Abhaz Diasporası'nın olmazsa olmaz kültürel ve geleneksel değerlerine Abhaz Gençliğinin 21. Yüzyılda da taşıyacağına ve koruyacağına inanıyoruz. Yoksa "Ben Abhaz'ım" demenin o kadar kolay olmadığını bilmek gerekir diyoruz.
Abhazyam.com Genel Yayın Sorumlusu
Fatih Atan (A'tanba)
Abhazlarda "Ayhbılık" Kurumu
ERDEŞAN KOBAŞ "KORUYAMADIĞIN DEĞER SENİN DEĞİLDİR"
28/07/2011. Söze yanlış algılamaya bir set çekmek için bir realiteye değinerek başlamak istiyorum. Dünden bugüne insanlığın ürettiği tüm kültürler, sosyolojik olarak ayni önem ve değere sahip olup iyi – kötü, alt - üst şeklindeki bir nitelemeyi hak etmezler. İnsanın tarih sahnesine çıktığı günden bu güne duygusal olarak hiç değişmediği artık bilimsel bir vakıadır. Değişen maddi kültür araçlarıdır. Kültürleri değer skalasında sınıflandıran emperyalist, ırkçı söylemler insaniyet ve bilimsellikten uzaktır. Kültür, kültürdür. Üretim şekil ve araçlarında ifadesini bulan maddi kültür farklılıklarını bir değer kriteri olarak gözümüzün içine sokanları da bir tebessümle geçiştirmeliyiz. Endonezya’nın Borneo adasında yaşayan ve 2530 bitki türünün adlandırıp hangi hastalığa iyi geldiğini bilen Batı’nın “ilkel” diye nitelediği kabile mensubu, kişi ve kültür olarak, altında son model araba olan Romalıdan aşağıdır tanımlaması objektif ve bilimsel değildir. Maddi kültür araçtır. Esas olan, insanı insan yapan, toplumsal yaşama rengini veren, şekillendiren “paylaşılabilen” duygusal - düşünsel kültürdür. Sevgi saygı şefkat, merhamet, yardımlaşma, acı ve sevinci paylaşma, kimsesiz canlılara sahip çıkma bu kültürde vardır. Abhazlar’ın alayföa – Khabze öğretisinin ana teması da duygusal – düşünsel kültürdür ve bu öğreti insanları sınıflandırıp ayrıştırmaz, yaşayan farklı kültürlere de değer verir. Bura da Alayföa – Khabze öğretisi ile ilgili tespit ve söylemlerimizin de her türlü kibir ve de övgüden azade, objektif olduğunu söylemeden edemeyeceğim.
Bireyi kutsayan ve toplumsal yaşamı en üst seviyede idealize eden, sürekli bir arayış içinde olan Batı Medeniyetinin de ütopik hayalini resmeden, Abhazlar’ın pratikte “Apsuvalık” olarak ifade ettikleri “alayföa-khabze” öğreti terminolojisinin işlevsel olarak belki de en önemli yapı taşı; “ayhabılık” kurumudur. Türkçemizde ki büyük, önder, lider kelimeleri bu kavramı ifade de sığ ve yetersiz, Batıda ki teknik ağırlıklı kısmen de siyasette kullanılmaya başlanan ombudsman sözcüğü de sosyal boyutu ıskaladığından eksik kalır.
Genel anlamda Ayhabılık; Özverili, adil, örnek bir büyüklüğü, yol gösterici, birleştirici, bütünleştirici liderliği, alayföa-khabze yaşamını öğreten, denetleyen, düzenleyen, sorunları tarafsız-hakça çözümleyip toplumsal huzura süreklilik sağlayan mütevazı saygın bilge kişiliği ifade eder. Toplumsal otorite ve saygınlığının oluşumu; sadece ve sadece, paylaşılabilen ortak etik, ahlaki ve kültürel değerlerin özümsenip pratiğe döküldüğü, “ ben” değil “biz” merkezli alayföa – khabze yaşam tarzında zemin bulur. Mevki, makam, rütbe ve zenginlik gibi tamamen kişisel olan ve de toplumca paylaşılamayan maddi - mesleki varlık dikkate alınmaz. Zaten alayföa-khabze toplumunda yetişen mütevazı, sade onurlu birey; kişisel maddi varlık ve kariyerinin gölgesine sığınıp kendisini küçültmez, bahse de konu etmez.
Sosyal bir “statü” olan Ayhabılık; seçimle, taleple, yaşla edinilmez. Maddi, mevkii ve makam gibi bir nitelik de gerektirmez. O, Alayföa – Khabze öğretisi ve yaşam tarzının; işlevsel, düşünsel olarak bilgelik derecesinde en üst seviyesidir. Kişiyi Ayhabı olarak sadece toplum konumlandırır, otorite ve işlevselliğini de bundan alır.
Apsuvalık öğreti ve yaşam tarzı; mikro ve makro kozmosun matematiksel ahenkli uyumunun şaşmazlığını, sevgi ve saygı cazibesi ile kişi, aile, toplumsal yaşama bire bir yansıtır. Bura da kesin bir düzen vardır. Bireyler, aileler, toplumlar yaşamın her evresinde, birbirlerine değmeden hep saygı mesafesin de ve de sevginin çekim gücü ile adeta kozmik bir düzen içindedir. İnsanı, insanlığı; onuru, özgürlüğü ile kutsayıp yücelten bu öğreti ve yaşam tarzında sevgi ve saygı sözcükleri; salt yalın anlamı ile değil felsefi derinliği ve de içselleştirilmiş pratiği ile “pozitif sosyal cazibe – çekim gücü” işlevini yüklenir. Sırası gelmişken doğru ve mantıksal bir müdahalede bulunuyor, saygı sözcüğünü sevginin önünde konumlandırıyoruz. Çükü saygının olmadığı yerde sevgiden bahsetmek bizi paradoksa götürür. Pek ala güçlü sosyal düzen ve uyum için bu iki kavram yeterlimi? Bilimciler, Kozmik düzen için gravitasyonun yeterli olmadığı varsayımından hareketle evreni bir arada tutan ve dolgu görevini yükledikleri “karanlık – anti madde”ye teorik olarak ulaştılar. Bizde ayni mantıkla ideal sosyal düzen için, saygı – sevgi gücüne, o görünmeyen negatif maddeye eş olarak “ayıplanma korku duyusu” görevini eklemliyoruz. Hayâ, ar, utanma diye açabileceğimiz bu duygu, kişi ve toplum hayatında o kadar güçlüdür ki, bireyin tüm yaşamını denetler, onurunu üst seviyede korur. Apsuvara sosyal örfi kanunun da en sert yaptırımda bu nedenle “ayıp – pxaşarop” kavramıdır. Bu kavram da bizi pratik yaşamda artık içgüdüselleşmiş “sosyal oto kontrol” mekanizmasına götürür. Bu nedenle istisnasız her bireyin elinde, tüm yaşamı boyunca her davranışını ölçüp değerlendirdiği altın bir terazi vardır. Bu altın terazinin altın kuralı; bireyin muhatabı olduğu kişi ve mensubu olduğu toplumun çıkar ve menfaatini daima önde tutmasıdır. Apsuva öğretisinde çıkar, menfaat kavramları sadece toplum söz konusu olduğunda kullanılır. Bireyin; sosyal hatta ekonomik ilişki ve davranışlarında, bu sözcükler çok alçaltıcı kabul edilir, yeri de yoktur. Ayıplanıp kendisine de küçüklük getireceğinden, bu anlamda bir söylem ve eylemde bulunmaz. Terazinin bir kefesindeki, muhatap kişi - toplumun Çıkar ve menfaati, daha nazik bir ifade ile toplumun sosyal - ekonomik tatmini daima ağır basar. Diğer kefesi de yükselirken beraberinde kişiyi de yüceltir. Vahşi kapitalizmde bu haslet bireyi ve toplumu maalesef korumasız bırakmakta ve genelde onların zararına olmaktadır.
Konuya somut bir açılım yaparsak, Apsuvalık öğretisinde, son derecede girift toplumsal yaşamın özneleri olan birey, aile ve toplumun; tüm sosyal sorumluluk, görev, davranışları hiyerarşik bir disiplin içinde tarif edilmiştir. Küçükten yaşlısına, kadından erkeğine her birey; konumunu, nerde ne zaman ne yapması ve nasıl davranması gerektiğini bilir. Yani yaşamın tüm evrelerine, diplomasiyi çağrıştıran “kibirden uzak ve maskesiz” tam bir aristokratik protokol hâkimdir. Biz buna eski deyimiyle adabı muaşeret yani “sosyal terbiye” deriz ve batılıların “ince diplomasi” kavramına, içtenliği eklemek şartıyla özdeştir. Bu nedenle, kişinin kendisine saygısı ve öz güveni tam olup, dünyanın neresinde olursa olsun rahatlıkla sosyal ilişkilerini en üst düzeyde kurar ve geliştirir.
Bu somut açılıma bir anekdotla devam edelim. Üç dört yıl evvel Abhaz köyü olan Efteniye’de yapılan şölende, Vali Bey onur konuğu olup protokol masasında Ayhabılarla birlikte baş tarafta oturmaktadır. Köyün büyüğü kısa bir hoş geldiniz konuşmasından sonra yemek başlar. Tam karşımda oturan Vali Bey kısa sürede yemeğini bitirir. Valinin yemeğini bitirdiğini fark eden konuklar da yemeklerini yarıda bırakırlar. Yanımda oturan ve ayıdzbı yani küçüğümüz olan Ayıgba Yavuz Vali Beyin mütereddit halini görünce kendini tutamayarak mütebessim ve esprili bir dille; “Sayın Valim! Şeref misafirimiz ve büyüğümüz olarak yemeği bitirdiğiniz için masadakilerde size saygılarından yemeği yarıda bıraktılar. Bu nedenle, geleneklerimizde büyük, yemeğini ağır yer!” Eyvah! Deyip Yavuz’un ayağına bastım. Vali Bey, gülümseyerek Yavuz’a; “ Köyde fakir bir ailede yedi kardeşin en küçüğü idim. Ayni karavanadan çala kaşık yerken bana yemek kalmayacak korkusu ile çabuk yerdim. Alışkanlığım o zamandan kalma! Ben bir tatlı daha rica edeyim!” der. Bu yıl Londra’da yapılan Prens Villyams’ın Kraliyet düğününün davetlileri arasındaki ünlü aktör Tom Hanks sarayda ki protokol yemeği ile ilgili unutamadığı bir anısı ile bize sıcağı sıcağına katkıda bulunuyor. TV söyleşisinde T.Hanks; “ Kraliçe aniden masadan kalkıp saray erkanı ile salonu terk ederken tüm davetliler ayağa kalktık. Kraliçe salonu terk edince hepimiz hevesle yemeğe devam etmek için oturmak üzereyken sandalyelerimizin görevliler tarafından altımızdan çekilmiş olduğunu fark ettik! Yemek bitmişti.” Neyse ki Tanrı Kraliçeyi korumuştu! Bizim Yavuz orda yoktu!
Ayhabılık kurumu ile ilgili Balıkkesir Üniversitesinde uluslar arası ilişkiler akademisyeni değerli bilim insanı prof. Muzaffer Ercan Yılmaz’ın; Abhazlar da Ayhabılık kurumu ve halk mahkemeleri ile ilgili bilimsel makalesi, toplumsal – siyasi sorunların çözümü konusunda hizmet veren dünyaca saygın “Amerikan Arbirtation Association”nın süreli dergisi “Dispute Resolution Journal”ın 2009 ağustos – ekim sayısında yer almış ve böylece Abhazlar da ki “Ayhabılık” kurumu toplumsal barış huzur ve bütünlüğü sağlayan sosyolojik bir olgu, bilimsel bir kavram olarak dünya barış siyaseti terminolojisinde yer almıştır. (Dergiyi gönderen genç akademisyenimiz Doç. Sima Agırıpha’ya burada teşekkür ediyorum.) Sırası gelmişken toplumsal sorunları Apsuvara örfi kanunlarına göre adil bir şekilde çözümleyen ve ayhabı – ayıdzbı’lardan oluşan ve binlerce senelik bir geçmişi olan Abhaz halk mahkemelerine değinmeden geçemeyeceğim. Hukuk terminolojisi ile ifade edersek; hâkimler kurulu, savcı, avukat, tanık, keşif, kefil, adli incelemesi ile işlevsel olarak batının jürili mahkemelerinden farkı yoktur. Kararları kesin olup taraflar da uymak zorundadır. Altmışlı yıllarda köyümüzde onurlarına verilen bir ziyafette Karasu ağır ceza hâkimi olan bey; “Raif bey! Beş seneden beri Karasuda görevliyim. Sizin Abhaz köylerinizden bize hiçbir adli mesele gelmedi. Allah aşkına söyleyiniz sizde adli sorun çıkmaz mı?” Rahmetli babam; “Hâkim bey! Bizde yüz kızartıcı suç hiç görülmez. Diğer arazi itilafları, kız kaçırma, v,s gibi tüm toplumsal sorunlarımızı kendi içimizde Ayhabılarımızla, olmadı halk mahkemelerimizle barışçıl bir şekilde çözer devletimizi de meşgul etmeyiz. Çözümden sonra da şayet kamu davasını gerektiren bir durum olursa siz değerli hâkim ve savcılarımıza iletiriz.”
Ayhabılık konusu çok derin olup başlı başına inceleme ve uzun detaylandırmaya ihtiyaç duyar. Ayhabı konumundaki kişinin son derecede kişilik sahibi, adil, yansız, güvenilir, toparlayıcı – bütünleştirici, belagat sahibi ve en önemlisi de, alayföa – Khabze öğretisi, felsefesi ve yaşam tarzını çok iyi özümsemiş ve de pratiği ile de yaşayan bilge bir kişilik gerektirir. Konumunu ve gücünü de bu özgün vasıfları ile toplumdan alır. Günümüzde sayıları oldukça azalmıştır. Toplumumuzun uğradığı asimilasyon, bozuşma nedeniyle az da olsa yaşlı bir kesimimiz, sadece yaş itibariyle kendilerini ayhabı olarak nitelendirilmekte veya kendilerini o statüde görmektedirler. Yani kerâmeti kendinden menkuldür. Oysaki Alayföa – khabze öğretisinde bunlar sadece yaş itibariyle büyüktür, bu nitelikleri ile de zaten gerekli saygıyı görmektedirler. Son zamanlarda toplumumuzda ve bazı STK’larımızda yaşanan sıkıntılarda, alayföa – khabze öğreti ve pratiğinde alt yapısı yetersiz, ayhabılık nitelik ve statüsünde olmayan bu yaşlı büyüklerimizin de payı vardır.
Bugün Abhazya cumhuriyetinde, devletin kurucu önderi V.Ardzınba Ağustos 1992 de başlayan Gürcistan – Abhazya savaşının üçüncü ayında parlamentodan geçirdiği 72 sayılı kanunla “Ayhabılar Kurulu”nu kurmuştur. Bilge, seçkin ayhabılardan oluşan, çözüm noktasında, otorite saygınlığı ve işlevselliği; Anayasa Mahkemesi’nin de üstünde olan bu geleneksel yapı, gerek savaş boyunca gerekse savaş sonrası hayati bir rol oynamıştır. Buna en çarpıcı örnek; neredeyse iç çatışmanın eşiğine gelindiği 2005 başkanlık seçimlerinde, taraflara, “sen başkan sende başkan yardımcısı olacaksınız!” diye sorunu örfi olarak halletmişlerdir. Diasporaya gelindiğinde, köylerimiz ve kentlerimiz de yaşayan Abhaz toplumunun ayhabıları, geleneksel olarak belli olup, bu konuda KADK’nin öncülüğünde bir sivil inisiyatif grubunun çalışmalarına rağmen, Abhazya’da ki kurulla eşgüdümlü çalışması hedeflenen bir ayhabılar kurulu henüz oluşturulamamıştır. Bu gecikme de, bazı iç ve dış kaynaklı bilinçli engellemeler yanında, kendi marjinal toplumsal zafiyetlerimizin de önemli bir payı vardır.
Abhazlar’da ayhabılık kurumuna daima ayıdzbılık kurumu eşlik eder. Yani ayhabının olduğu yerde ayıdzbı da vardır. Küçük olarak adlandırabileceğimiz ayıdzbı; Ayhabının yaşça çok küçüğü olan yardımcısı yani asistanıdır. Biri olmadan diğeri olmaz. Ayhabının eli kulağı gözü yani her şeyidir. Ayhabıya daima birkaç ayıdzbı eşlik eder. Gerektiğinde ayhabıyı gizlice ikaz eder, araştırır, bilgilendirir, yönlendirir hatta kimi zaman tarafları uzlaştırarak sorunun çözümüne yardımcı olur. Gençler, istisnasız ayıdzbılık görev ve öğretiminden geçerek tabiri caizse “alayföa – khabze” mastır ve doktorasını da ayhabıların yanında yapar. Liyakatı ile öne çıkanlar da yarının ayhabılarıdır. Abhazlarda konuyu çok güzel vurgulayan bir özdeyiş vardır. “ayıdzbıra kazımtsaz, ayhabıra yıyzıkatsatzom!” Türkçesi; “ayhabılara küçüklük yapmamış olan büyüklükte yapamaz!”
Günümüzde kuşak çatışmaları, Abhaz toplumunda da kısmen de olsa sosyolojik bir olgu olarak görülmektedir. Kapitalist dünyanın kendi ideolojisine hizmet eden ben merkezli yoğun kültür saldırısı ile yozlaşıp, öz sosyal kimliğinden uzaklaşan, maddi kariyer sağlayan eğitimle de mevki, makam, rütbe ve maddi güç sahibi olan bir kısım yeni nesiller, kendi öz kimlik ve kültürel değerlerine uzak, ilgisiz kaldıkları gibi, Apsuvaralığı da geçmişte konumlandırıp, ayhabı ve ak saçlıları da pek önemsememektedirler. Bir Abhaz atasözü; “geçmişine kurşun sıkana, gelecek topla cevap verirmiş!” der. Bu kesim ancak çok önemsediği ve kişiliği ile özdeşleştirdiği maddi varlığını kaybettiğinde gerçekle yüzleşecek toplumda pek de bir yeri – değeri olmadığını görecektir. Alayföa – khabze öğretisinin temel amacı kişiyi, toplumu onurlu saygın kılmaktır. Yani günümüzün tabiri ile adamlıktır, insanlıktır, medeniyettir.
Buraya kadar geniş yani öz anlamı ile “ayhabılık – ayıdzbılık” kurumunu kısaca anlatmaya çalıştık.
Bir de dar anlamda bu iki kavrama değinmeliyiz. Apsuvalık öğretisinde, toplumsal hiyerarşi ve düzeni sağlayan, mutlaka uyulması gereken ve toplumu çocuğu, genci ve yaşlısına kadar “yaş kıdemi” ile sınıflandıran basit ve uygulanması kolay bir sosyal kural vardır. Bu kural mevki makam rütbe gibi herhangi bir sosyal paye dikkate alınmadan, alınganlık yapılmadan genel kabul çerçevesinde uygulanır. Aileden başlayarak toplumsal ilişkilerde yaşça büyük olan bir adım öndedir. En az iki kişinin olduğu yerde bu kural uygulanır. Yaşça büyük olan ayhabıdır, sosyal ilişkilerde beraber olduğu grubu temsil eder. Yanındakiler ayıdzbı yani küçükleridir. Örneğin, üç – dört çocuk yola çıktıklarında veya bir ziyarete, etkinliğe gittiklerinde, temsil ve sorumluluk yani ayhabılık yaşça büyük olana verilir. Çocukta olsa sosyal ilişkilerde ne yapacağını nasıl davranacağını ne söyleyeceğini ve nerde duracağını bilir. Bu grup; küçük yaşta olmalarına rağmen, kendi aidiyet, aile, soy ve toplumu onurlu bir şekilde temsil etmenin bilincindedirler. Bu eğitim kendilerine verilmiş, sosyalleşme başlamıştır. Bu olgu toplumda ahenkli mutlak bir düzen sağlar. Her birey haddini ve yerini bilir.
Geldiğimiz noktada, maddi olgu ve kazanımların daha da açarsak ekonominin; Abhaz toplumunda ve Apsuvara öğretisinde sanki tali bir öneme haizmiş gibi bir duyguya da kapılabiliriz. Sosyolojik bir olgu olan bu öğretide ekonomi dışlanmamış aksine yaşamsal bir önemi olduğu vurgulanmıştır. Sadece ve sadece bireyin, insan olarak toplum içinde ki önem, saygınlığı ve statüsünün belirlenmesinde bir ölçüt olarak kabul görmez, ayrıca kişide bu özelliğini hissettirecek bir davranışta bulunup kimseyi rencide etmez, kendini de küçültmez. Yoksa alayföa – khabze toplumunda, yaşamın maddi kısmı yani bireyin mesleki eğitim – kariyeri ve ekonomik başarısı çok önemsenir, teşvik görür.
Son sözüm gençlere; “koruyamadığın değer senin değildir!”
Erdeşan Kobaş