RSS / XML
Foto Galeri
Video Galeri
Bu haber 20 Eylül 2011, Salı 14:49:23 tarihnde eklendi. 1538 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Yerel Siyasetlerden Evrensel Politikalara Etnik Ulusçuluk

Bu misyonun içindekileri , Ulusu oluşturma derdi ve mecburiyeti olanları biribirine bağlayan çimentosu,kültürün, dilin geleneklerin ve değerlerin yaşatılması (gelecek kuşaklara aktarmak üzere) konularına verilen önemdir,dolayısıyla bu özellikler bu çabanın niteliğini ve çerçevesini belirler.
Yerel Siyasetlerden Evrensel Politikalara Etnik Ulusçuluk

Yerel Siyasetlerden Evrensel Politikalara Etnik Ulusçuluk

Bilindik mitolojik bir hikayedir,Kafkasyada hemen hemen her toplumda anlatılır ve değişik versiyonları vardır ama ana teması  ayndır ’’geç kalmış olmak’’ en son aşamada ,beklenmedik bir anda geçerli bir sebeple topluca ortada olmak -hak talep etmek (Abhazya versiyonunda:Tanrı bütün halklara toprak dağıttıktan sonra,misafirleri olduğu için geç gelen Abhazlara,geç gelme nedenlerinin  ahlaki avantajı ile kendine ayırdığı toprakları  bahşetmiştir)ve bu  haklarını alıncaya kadar huzurda kalmak.

Bu metaforu haklı çıkaracak şekilde, ilkinden  3.Uluslaşma sürecine kadar devam edegelen  çabalar ve çalışmalar postmodern dönemin açmazlarının etkisiyle geçmişin olumsuz nüvelerini de içlerinde barındırıyorlar.

Feodalizm sonrası oluşan ilk Uluslaşma sürecinde yaşanan kapsayacılık ve sınırları oluşturma süreci ,şüphesiz Sanayileşmenin küreselleşmesinin  gelmiş olduğu düzey nedeniyle oldukça farklılıklar göstermektedir

Uluslar ve Ulusçuluk konularında Modern dönemin özgün koşullarını dikkate alarak farklı bakış açıları geliştirmiş önemli düşünürlerden E.Gellner Ulusçuluğu şöyle tanımlar:

‘’Ulusçuluk,öncelikle siyasal birim ile ulusal birimin çakışmalarını öngören siyasal bir ilkedir.Bir duygu yada bir hareket olarak ulusçuluğu en iyi tanımlayan ilke budur.Ulusçu ‘’duygu’’ ya bu ilkenin çiğnenmesinin yarattığı kızgınlıktan yada onun gerçekleşmesinden duyulan tatmin den kaynaklanır.Ulusçu ‘’harekete’’can veren böyle bir duygudur.Kısaca Ulusçuluk,etnik sınırların  siyasal sınırların ötesine taşmamasını ve özellikle      -aslında genel ilkenin dışladığı bir olumsallık olarak- bir devletin içindeki etnik sınırların İktidar sahipleriyle yönetilenleri  birbirinden ayırmamasını öngören bir siyasal meşruiyet kuramıdır.’’

Bu genel tanımın hayata geçmesinin şüphesizki bazı özgün sorunları olacaktır , mevcut devletle çatışma ve bu devletten kopuşa atıfta bulunması mecburiyeti gibi.Bu farklı süreçlerden bazısı 2. Uluslaşma döneminde Avrupa güçlerinin deniz aşırı imparatorluklarının zayıflaması ve sonrasında sömürgeciliğin sona ermesi  aşamasında görülmüştür.Sömürgeciliğe karşı olan ulusçuluk iki şekilde anlaşılır;eğerki emperyal güçler anlaşmalı olarak geri çekiliyorsa yeni bir  tür‘’yurttaş ulusçuluğu’’ olarak yada bu güçler bağımsızlık taleplerine karşı iseler Ulusçuluk, komunist-yıkıcı güçlerin bir aracı olarak sunulup ‘’topyekun yoketme’’ altyapısı (Vietnem örneğinde olduğu gibi) oluşturulur ve buna dayalı ideolojik argümanlarla (Kızıl Çin gibi) damgalanırlar.

 3.dönem Ulusçuluğun özgünlüklerinden birisi; İlkel Kabileci toplumun  özelliklerinin genişletilerek, daha yapay bir bir ölçüde yeniden canlandırma projesinin, bu toplumun -kendini bu ulusal kültürle tanımlayan-  entelejansiya sı tarafından ele alınarak toplumun diğer kesimleri ile birlikte ’’davanın’’ sonunda dağılacak da olsa bir ittifak oluşturma  çabasıdır.

Bu misyonun içindekileri , Ulusu oluşturma derdi ve mecburiyeti olanları biribirine bağlayan çimentosu,kültürün, dilin geleneklerin ve değerlerin yaşatılması (gelecek kuşaklara aktarmak üzere) konularına verilen önemdir,dolayısıyla bu  özellikler bu çabanın niteliğini ve çerçevesini belirler.

Konunun daha derinlerine inmeden hem bu yazıyı yazan şahsı hemde yazıya ilgi duyarak okuma zahmetine girecek insanların çoğunu  içinde barındıran bir olguya yönelmeye  başlayalım.

 

DİASPORA ULUSÇULUĞU

Bu ulusçuluk kategorisini oluşturan tarihsel olguları savaşlar sonucu yaşanan toplu sürgün yada göçler olarak tanımlayabiliriz, sonrasında farklı toplumsal-kültürel formasyonların içine,belli planlamalar yada çıkarlar doğrultusunda yerleştirilmeleri neticesinde bu formasyonlarla asgari müştereklerde uzlaşarak varolmaya çalışmışlardır.Kendilerine ait değerleri bir altkültür modellemesi şeklinde, içe kapanarak muhafaza etmeye çalışmanın yanı sıra, yaşanılan toplumun ‘’yüksek Kültürü’’ ile bazı özdeşlikler kurmaya yönelebilen süreçlerde olagelmiştir.

Modern toplum öncesi bürokratik işler en iyi harem ağaları ,papazlar,köleler ve yabancılar tarafından yerine getirilirdi.Özgür doğmuş gerçek yurttaşları bu kilit işlere getirmek son derece tehlikeli idi,yurttaşlar varlığını sürdüren yerel ve akrabalık ilşkilerinden dolayı konumlarını akrabaları, kendi yakınları çıkarına kullanmak için ve yine akrabaları ve yanaşmaları sayesinde  kendi konumlarını dahada kuvvetlendirmek için büyük baskılara ve tahriklere maruz kalabiliyorlardı.

Herkesin hem köle hemde katip olabildiği fiziksel yada toplumsal açıdan etkisizleştirilmeden bir bürokrat olarak çalışabilmesi modern toplumla beraber ortaya çıkabilmiştir.Modern öncesi toplumların siyasal olarak pekde o dönemin değerlerine uymayan normları ,günümüzde yaygın ve kabul edilebilir kavramlar haline dönüşmüşler hatta saygınlık  bile kazanmışlardır.Şimdi egemen iktidar bizlere güvenebilmek ve görevlerimizi yerine getireceğimizden emin olmak için bizi köleleştirmek zorunda değil,çünkü Modern değerler ve eğitim her birimizi sahidende ‘’güvenilebilir’’ bireyler haline dönüştürmüştür.

Modern dönem , yabancı  azınlık gruplarının bir önceki toplumsal dönemin onlara kazandırdığı tecrübeleri (askeri yada bürokratik alandaki ) sayesinde ,herkese açık ekonomik alanlarda rakiplerine karşı avantaj sağlayabilecek koşulları ortaya çıkarmıştır fakat bu deneyimin bir dezavantajı da vardır:siyasal iktidarsızlık ve topluluk hukukuna teslim olma mecburiyeti.

Kültürel veya ekonomik bazı üstünlüklerin siyasal ve askeri zafiyetlerle çakışmasının sonuçlarını bu toplumlar çok iyi deneyimlemişlerdir,bunlar soykırımdan sürgüne, ülkeden kovulmaya kadar uzanır.Bazende zarzor sallantılı bir denge sağlanabilmektedir,tabiî ki bu dengenin getirdiği tavizlerin her zaman bu toplumların zararına olduğunu görüyoruz.

Netice olarak Ulusçu seçeneğe yönelerek buna göre örgütlenmeyen Diaspora toplumunun tek seçeneği asimile olmaktır.

Diaspora daki hareketlerin(anavatanlardan ayrı olarak) bazen de bu seçeneği tercih edebileceklerini hesaba katmak gerekiyor ,neticede yapay ve zaman zaman demokratik açıdan sıkıntılı da olsa hali hazır da yurttaş olarak yeraldıkları  bir topluma zaten üyeler ve çoğu zaman bu durum siyasallaşma adına yaşanan süreçlerdeki jargona dahi yansıyabiliyor.

Modern değerlerin bile çoğunun içinin boşaltıldığı etkisizleştiği çağımızda bu davaya gönül vermiş insanların çok daha farklı bakış açıları geliştirerek hem toplumsallığı sarsmayacak hemde önlerine koydukları Ulusallaşma sorunsalının çözümüne yönelik günün şartlarına uygun adımları hayata geçirme misyonu hala önlerinde durmaktadır.Bu öznelerin en başta ‘’Siyasallaşma’’ olmak üzere geçmiş dönemlerden kalan bir çok tanımın ve yaşadıkları coğrafyaların siyasal kültürüne ait Klişelerden kurtulup,kendi kültürel argümanlarını kullanıp,kavramlarını oluşturarak günlük olanlardan başlamak üzere içini doldurmaları ve bunu evrensel politika çerçevesinde bir zemine yaklaştırmaları,kendileri ile aynı sorunları olan toplumları ve demokrasi güçlerini yanlarında bulmaları için elzem gözüküyor.

Tsugba Murat

20.09.2011

 

Facebook Facebook Digg Digg Google Google Del.icio.us Del.icio.us
Diğer Murat Tsugba Yazıları
Bütün Yorumları görmek için tıklayınız!
Hava Durumu
ANKET
Aleksandr Ankvab'ın Siyasete Dönüşünü Onaylıyormusunuz
Diger anketlerimiz için tıklayın...
Yol Durumu

©
Copyright 2011 Abhazyam.com Her hakkı saklıdır.