‘‘Küreselleşme‘‘ adı altında kurulmaya çalışılan düzen, haramilerin düzenidir.
Bir süredir gelişmeleri gözlemlemeyi tercih ettim. Abhazyadaki gelişmeleri iç ve dış ilişkiler açısından değerlendirmek, doğrudan gözlemleyemediğim için benim açımdan yorum yapmam pek doğru değil. Haberlere yansıdığı ölçüde, olumlu bir izlenim edinmek mümkün.
Öte yandan, Abhazyanın Egemenliğinin ihlali olabilecek tehlikelerinde artmakta olduğunu görüyoruz. Ne Gürcistan boş duruyor, ne ABD, ne de sırtını AB-D ye, dayamış Çerkesci akımlar. Tabi ki, bu durumda bakışımız diasporamıza odaklanıyor.
Fakat ne oldu, nasıl bir yol alındı, nereye varıldı? diye sordukça, aklıma imamın kayığı geliyor. Anlatayım;
İmamlık yapan, saygıdeğer bir yakınımızın kayığı ile Küçükçekmeceden denize açılmıştık. O güzel havada Lodos’a yakalandık, epey bir sürüklendik, birimizin gücü bittikçe, öteki küreklere sarılıyordu. Kayığımıza dalgalar doluyor, hazırlıksız olduğumuzdan, boşaltacak tek alet olan keten ayakkabılarla suları boşaltmaya çalışıyorduk. Epey yol aldık sanısıyla baktığımızda, aynı yerde döndüğümüzü farkediyorduk. O zamanlar cep telefonu falanda olmadığından haberleşme olanağımızda yoktu, yardım isteyemiyorduk. Saatler sonra Silivri açıklarında karaya çıktık. Oraya nasıl savrulduğumuzuda anlamamıştık. Dönüşümüz pek perişandı. Kayığımızın sahibi, kaptan değildi. Bu nedenle de elbette ne lodosu nede böyle bir durumda ihtiyaç olabilecek şeyleri hesaplayamazdı.
Epeydir, gözlüyorum. İşin doğrusu, haller aynen bizim kayık gibi. Kürekler çekiliyor ve lodosa yakalanmışçasına aynı dairenin içinde dolaşılıyor. Abhaz- Fed. Kongresini yaptı. Kongre öncesinde duyuru yaptığında, derneklerin delege seçimlerini tamamlayarak katılımından, söz etmişti. Buna bağlı olarak derneklerin delege seçimleri için toplanacağını zannederek, bekleyip durdum. Acemiliğime kendimde güldüm. Meğer, dernek yönetim kurulu seçimleri yapılırken, yönetimler delegelerinide belirliyorlarmış. Yani oylanan o uzun liste zaten Federasyona katılacak delegeleride belirliyor.
Dernek Sekreteri bana bunu açıkadığında, gözden kaçırdığım ne kadar çok şey olduğunu farkettim.
Türkiyede seçim sisteminin, demokrasi kavramı ile alakalı olmadığını biliyorum. Sözümona Seçimle iktidara tayin edilen görevliler için, çaktırmadan, ‘’ lider’’ kavramının yerleştirildiğini de biliyorum. Görev yapması için tayin edilen hiçkimse lider değildir. Sürü aklı bunu ayrıştırmaz tabi ki.
Ancak, dernek yönetim kurulu seçimi yapılırken, yönetimin federasyona göndereceği delegeleri de atamasını demokrasinin neresine oturtacağımı bilemedim bir türlü. Başkan adayı olan kişinin, yönetim kadrosunu liste olarak çıkarmasını anlayamadığım gibi. Serde Dinazorluk var bazı şeyleri anlayamıyorum.
Normal koşullarda, başkan adayı olunmaz. Yönetim görevlerine adaylar gösterilir, sonra o yönetim için görevlendirilenler, kendi aralarında başkanını seçer. Bu uygulanan tarz şirketlerde olur ama artık ülkeler şirket, menejerler başkan oluyor, ne diyelim. Ne yazık ki, İstanbul seçimlerinde söz alamadık bile. En azından seçimlerin yapılış şeklini değerlendirebilirdik. Ancak Sayın Bagapş’ın ölüm haberi, yönetimin kapalı kapılar ardında devşirilmesi işlerinin şokları arasında, oldu da bitti, herşey.
Bu durum insanların elinden seçerek görevlendirme özgürlüğünü alıp, seçiyorum zannına kaptırarak salak yerine koyma yöntemidir. Demokrasi ile alakası yoktur.
Tıpkı partilerde olduğu gibi, derneklerde zıt gruplaşmalar bundan doğar. Bölünmeler, yıkımlarda bununla gelir. Bir grup, kendi adamları ile başbaşa kendi emellerine göre yönlendirmeye çalışır, öteki ise onu yıkmaya ve kendi adamlarını getirmeye çalışır birbirlerinin önünü keserler.
Yıllarca emek vermiş olanların, illallah getirmesinden ve istifalardan başka ne getirdi bütün bu seçme saçmalar? Kimler, hangi amaçlarına ulaşmış oldular? Halkla bütünleşerek, onlar üzerinden nemalanmak değilde , onların sorunlarına çareler aramak, ilişkileri derinleştirmek hani şu, kuru satırlarda kalan,
Bu amaçla;
1-Federasyon bünyesinde, örgütsel, yazılı, görsel faaliyetlerde bulunmak, her türlü etkinliği organize etmek, kendi dışında yapılan bu yoldaki her türlü etkinliğe destek vermek ve katılmak,
2-Abhaz kimliğinin, kültür ve değerlerinin derlenip, tanınmasını sağlamak, özenle korunup yaşatılacak değer ve yaşam ilkelerine sahip çıkarak uygulanabilirliği olmayanların dünde bırakılmasına katkı sağlamak,
3-Abhaz toplumunun, tüm diğer toplumlarla, insani boyutlu tüm alanlarda işbirliğine girmesini ve dostluk ilişkilerini geliştirmesini sağlamak. Abhaz halkının yaşadığı diğer ülkeler ve o ülkelerin toplumları ile Türkiye’miz ve insanlarımız arasında kültürel ve ekonomik alanlarda karşılıklı iyi ilişkiler kurup geliştirilmesine çalışmak,
Gibi maddelerden hayata geçirilen ne var?
Traji komik bir şaka gibiyiz.
Aslında önümüzü tıkayan ve belli bir kesimi safdışı eden maddelerinde, satırlara dökülmüş görüyoruz. Örneğin, Çalışma ilkeleri madde 3 te,
... Federasyon, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Abhazya Cumhuriyeti ve diğer devletlerle ilişkileri bozacak, olumsuz yönde etkileyebilecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınır, bu tip davranışları sergileyenlere karşı durur...
Şeklinde bir cümle var. Bu cümlenin açılımını düşündünüzmü hiç?
Abhazyamı tanı! diye sokaklara çıkarsanız devletle aranız bozulmuş olur.
Yollarımızı kesme! Derseniz devletle aranız bozulmuş olur!
Gürcistana, bize karşı destek verme! derseniz devletle aranız bozulmuş olur!
Demekki Abhazya Cumhuriyeti Devletini savunamazsınız!
Hadi diyelim ki savunur gibi yaptınız ama bir madde daha var. Oda, oldukça akıl karıştırıcı, diyor ki;
4-İnsan hakları ve insani değerlerin uluslar üstü bir ortak norma ulaşması yönünde çaba sarf etmek, böylece üyelerine, topluma, yaşadıkları ülkeye ve insanlığa çok yönlü hizmetler sunmaktır.
Şimdi bunu bir düşünün. Biz Diasporada, etnik kimliğimizle dernekleşiyoruz. Neden? Aman kimliğimizi kaybetmeyelim. Abhaz kimliğimizi, ulusal bilincimizi, hatta Türk ulusal kimliğimizi hakkıyla bildik, Abhazyayı dünyaya tanıttık, hızımızı alamadık …uluslarüstü... İyide bu idealle ‘’yaşadıkları ülkeye ve insanlığa’’ hizmet sunarken, Abhazya Devletini nasıl savunacaksınız? Anlayabilen banada anlatsın.
Bunlar yetmez. İşin bir de ‘’diğer devletlerle ilişkileri bozacak’’ kısmı var.
Yani, Türkiye Cumhuriyeti Devletinide savunamazsınız. Çünkü, hükümetin başı BOP Eşbaşkanıdır ve Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde ABD ile işbirliği halindedir.
Yani Abhazlar Federasyon tüzüğüne göre, diğer devlet olan ABD karşıtıda olamaz!
Abhazlar, ‘’diğer devlet’’ olan Gürcistan karşıtıda olamaz bu maddeye göre. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Gürcistan dosttur.
Avrupaya karşı hiiiç olamaz! Avrupa Abhazyayı tanımış tanımamış farketmez. Neden mi? Açıklayalım.
Çalışma ilkeleri 2. De derki;
... . Küreselleşen dünyamızda, odağında İnsan’ın yer aldığının artık görülebildiği bir sistem içinde, yaşanan ve yaşanmak zorunda olan değişim ve dönüşümleri, geniş bir vizyonla kavrayarak, insanı ve insani değerleri, Çağdaş yorumuyla vazgeçilmez temel değerler ve ilkeler haline getirilmesi, yaşamımızda yol gösterici olabilmesini sağlamak için gerekenleri yapabilmektir.
Yani neymiş?
Dünya diktörgenken Küre olmuş artık, odağında İnsan yer alıyormuş (eskiden maymunlar vardı (!)) YAŞANAN VE YAŞANMAK ZORUNDA OLAN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMLERİ...
Bu değişim ve dönüşümleri belirleyenlere ( Dünya Sermayesine) göre şekillenen politikanın gereği Abhazya, Gürcistanın işgal edilmiş bir toprağıdır! O halde hangi yolu gösterecek bu maddeyi uygulayanlar? Yoruma gerek varmı?.
Bizimkiler Cenazeleri hiç ihmal etmezler. Abhazlığın Cenazesinin bu duyurusunu neden duymadıklarına şaşırmamak mümkün değil doğrusu.
Avrupa Parlementosu ‘’Çerkes’’leştirebildiklerine parlementosunu açtığında neden iki satırla (KADK hariç)
Ey düzenbazlar! siz Abhazyayı işgal edilmiş bölge ilan ederken kardeşlerimiz eliyle bizi Çerkesleştirme ve hatta hiçleştirme sevdasınamı düştünüz! Sizemi uyacağız, kürenizi başınıza yıkarız!
Diyemezler. ‘’Diğer devletlerle’’ aramız bozulur.
Son yazımı yayınladığımda Türkiye 24 şehidini vermişti. Kopan feryat aslında bilinçli-bilinçsiz bu şehitlerin, teslimiyetçi politikaların gaflet uykusunda verilen şehitler olduğunu biliyordu.
Ardından Van depremi geldi. Türkiye bu kez Van’la birlikte sarsıldı. Yardım kutusunun içine taş koyup gönderecek kadar, hastalıklı akıllar her zaman vardır. Bunlara pek çare olduğunu sanmıyorum. Fırsatı ganimet bilip yayılmaya çalışılan, bölücü hastalıklı söylemler, sağduyulu insanların yardımlarını engelleyemedi.Her yere yardım ulaştığı iddiasına rağmen, gönderilen yardımlar koordineli bir biçimde dağılıtmadı. Eh herkes iktidarcı değil.
Ne yazık ki, devletin organize gücünün Vanda koordineli bir dağıtımı sağlamayadı. Çünkü, vatan için organize bir güç yok. (Ordu artık, Nato yani ABD nin silahlı gücü . Bunu ben söylemiyorum. Genelkurmay Başkanının beyanı var).
Bunun yerine, burunları iyice sürtsünde, alelacele çıkardıkları padişahlık kanunları gibi kanun hükmünde kararnameleri gerçekleştirmeye kimse ses çıkaramasın, dercesine, geçen süreçte yazlık çadırlarda kışı geçirmeye çalışırken yavrular yandı. Fakat, vicdanlar nasır tutmuş, kıyamet kopmadı, yeni gündemlere koşuldu. Malzeme bol. Olmasa da kurgulanır zaten. Halkta, ancak böyle abondene edilir.
Şimdi bazılarının ‘’ya bunun Abhazlıkla falan ne alakası var, bunları neden yazıyorsun?’’ dediğini duyar gibi oluyorum. Kimse burnunu kıvırmasın ve bahanelere sığınmasın. Var!.
Hadi diyelim ki; Van daki vatandaşımızın bu kışta kıyamette çocukları çadırlarda yanarken, vicdanınızın sesini tv dizileri veya maçlar veya wahayralar bastırıyorda rahat uyuyorsunuz, bu kanun hükmünde kararnamelerin kendi soydaşlarınıza vereceği zarardan insanlarınızı haberdar etmek aklınıza geliyormu?
Hatta sizin haberiniz varmı?
Yoksa herkes AKP li belediyelerde çalışıyorda, kapılarının önüne yol, arazilerine iş merkezi, akarsularına baraj ve bunların ihalesini Abhazlara veya bir kesimin ısrarla başka birşeymiş gibi üzerine basarak söz ettikleri abazalara veya çerkesleşenlere mi verecek?
İşte daha dün komşularıyla savaşa hazır ama ‘’diğer devletlerle’’ iyi geçinen, teröre karşı istihbaratını ABD ye teslim eden, federasyonca geçinme şartı önkonulan, bu devlet, geçim peşinde öldürülen sivillerinin cenazesinede, olay mahallinede gitmeyip, soğukkanlılıkla Cuma namazlarında endam gösterirken, kendi evlatlarına bu denli yabancı olan bu devletle (!) biz nasıl geçineceğiz?
Bunların Malatyaya yerleştirecekleri Füzeler Rusyaya tehdit olacak ta Abhazya’ya laser gösterisimi yapacak?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, yani bizlerin, güvenliğini de sağlamak zorunda olan bu devlet, yönetimi kendi elinde olmayan füzeleri içimize yerleştirerek, güvenliğimizi mi sağlayacak?
Haydarpaşa- Adapazarı tren hattı 3 yıl boyunca kapatılacak. Bu hatta trenlerde işine veya okuluna gidenler çokmu zengin? Bunların arasında soydaşlar yokmu?
Yazmaya başladığımızdan bu yana, hep ‘’bu kafada olanların ne Türkiye’ye nede Abhazyaya bir yararı olur!’’ dedik. Yine aynı şeyi söylüyorum. Bunu anlamak için yukarıda sözünü ettiğim maddelerin anlaşılması yeterlidir.
Bu arada yine daha önce belirttiğim gibi, emperyalizm kendi planlarını yaparken, yanına çekebileceklerini yanına alıp, çekemediklerini tarafsızlaştırıp, karşı duranlarıda düşman olarak tesbit etmiştir. Bu nedenle Türkiyede hukuka yapılan hakaret ne 12 Eylül faşizmini nede Hitler Almanyasını aratmaktadır.
Silivri , Hasdal buralar vatansever esirlerle doludur. Her fırsatta halkı temsil ettiğini söyleyen hükümet halkın seçtiği milletvekillerini dahi, sizing seçiminizi kim takar deyip halka küfredercesine esir tutmaktadır. Ve hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar Türkiye insanının utancıdır bu durum.
Utanmak ne demek? Acıdır ki, soydaşlarımız içersinde, özellikle dernekler etrafında etkilenen insanlarımız içinde, kendi kardeşlerinin şehadetini dahi unutmuş, yandaşlar artmaktadır.
Cumhuriyet Kutlamalarını yas bahanesiyle iptal edip, düğünden düğüne koşarlarken, Sayın Turhan Selçuk’un Ulusal Kanalda yaptığı açıklamaları dinledim. Duygulu bir konuşmaydı.Onu dinlerken yıllarca geriye gittim. ‘’Ahlaklı insan olmak’’!tan söz etti. Evet Ahlaklı insan olmak gerekir, herşeyden önce.
O zaman hayata hangi tarafından bakarsanız bakın, ortak bir zemine, adaletle düşünebilme erdemine ulaşırsınız.
Herkese ahlaklı olmak nedir diye düşünmeyi öneririm.
Çünkü, ahlaklı olunca, düşmanınıza sizi nasıl ve neyle öldüreceğini gösteren bir partiye girmezsiniz.
Ülkenizi karıştıran, bölücü haritalar yapan, size karşı düşmanlık eden ülkelerin size verdiği paraları almazsınız.
Onlara, bizleri nasıl esir alacaklarını öğrenmeleri için projeler yapıp yalakalık yapmazsınız.
Sularınızın başını Hes’lerle kestirmezsiniz.
Ellerinde hiçbir delil olmaksının, hazırlanan iddiaların yalan uydurmaca olduğunu bilerek, ülkenizin aydınlarını ve vatansever evlatlarını cezaevlerinde süründürmezsiniz.
Eğer ahlaklı olursanız, felaketzedeler için toplanan paraları, kendisine harcayan, adamları başınıza seçmezsiniz.
Ülkenizin insanları, komşularınız, yakınlarınız işyerlerinden sokağa atılırken, işçiler, memurlar, gazeticiler,doktorlar, toplumun hemen her kesiminden hak arayışında bulunanlar, sokaklarda haykırırken, adamınızı bulup işinizi yürütmezsiniz.
Daha o kadar çok şey sayabilirim ki. Biliyorum. Muhalefet kendi üzerine düşen görevi hakkıyla yapmıyor.
Ancak Türkiye Cumhuriyetinin sahibi halktır. Bütün etnik kimlikleri ile birlikte Türk Ulusudur. Bu toprakların yer altı ve üstü ile sahibi biziz. Ve biz Abhazız. Bu durum bizi dahada sorumlu yapar. Kendimizi tanımlarken İddiamız büyüktür.
İster, Abhazyanın asırlar süren yok edilme savaşında ayakta dimdik bir Cumhuriyet olarak dikilmesini örnek alın, ister Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna kanlarını harç eden büyüklerimizi örnek alın, varlığımızın iddiası büyüktür.
Vatana ihanetse ihanetlerin en rezilidir!
Etnik kimliklerimiz kullanılarak yaratılan akıl karışıklığına bakın.
Türkiyede gençler teröre şehit düşüyor. Bu şehitler içinde Kafkas kökenli çocuklarımız varmı bilemiyorum, olmayabilirde ne farkeder. Karadenizde, akdenizde konuşlanan, düşman birliklerinin silahlarının ucu Abhazyamıza dönük, Türkiyede ise sivil işgale uğramış değilmiyiz?
Sorun, istihbaratta, orduda, güvenlik birimlerinin içindeki insanlarımıza, bürokratlarımıza, elçilerimize sorun. Hemen hepimizin soyundan birileri var. Savaş kışkırtıcılığı yapılan Suriyede soydaşlarımız hangi cephedeler? Bizler nerelerdeyiz? Savaşın, kıyımın yanında, insanlığın karşısındamı yer alıyoruz?
Şimdi Suriyeden Abhazyaya göç çağrıları yapılıyor. Kimlerdir bu göçecek olanlar? Suriyede kan döken Müslüman Kardeşler mi? Türkiye de eğitilenler varmı aralarında? ABD ajanları? Fethullahçılar vb.?
Size başları anavatanlarından, ayakları yaşadıkları vatandan koparılmış insanlardan söz ettim. Etnik varlığımızın getirildiği noktadır bu:
24 asker şehit oluyor Kafkas Diasporası içinde yorumlara bakın olduğu gibi alıyorum.
.......ŞOK ŞOK ŞOK! SON DAKİKA
Kafkasyada Çerkes savaşçılarla Rusya askerleri arasında çıkan çatışmada onlarca Çerkes hayatını kaybetti.Bir denesek mi sonuca bakalım?...
...cok duyarlılar dımı bende merak ettım kımın umrunda rusyadakı cerkeslerden ..kactane turk kınıyacak boyle bı durum olsa...
Gürcistan Kültür Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösterecek olan Çerkes Kültür Merkezinin tanıtımı Tifliste yapıldı.
... Çok güzel bir destek.Teşekkür ediyoruz.
Bu iki çarpıcı örnek, bunlardan tonla var. Kahretsin! Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yetişti bu gençler. Bunlar 3.cü 4.cü nesil. Bu nasıl bir ahlak?
Boşver Türkiyeyi biz işimize bakalım...la başlayan, gürcistan kardeşliğiyle devam eden uzayıp giden satırlar.
Öte yandan, Türkiyeyide boşvermiş gibi görünmüyorlar. Bir grup var. Yazışmalarında Biri Atilla Dirim’ den Atatürk düşmanlığı kokan, şu satırlarla biten bir yazı yayınlıyor:
...İdamlar, hemen aynı gece infaz edildi. Mahkûmlar İzmir’in çeşitli yerlerine kurulan darağaçlarında asıldılar. Halk tarafından sevilen paşalar beraat ettirilerek serbest bırakıldılar, ancak Ali Fuat Cebesoy dışındakilerden hiç biri bir daha Mustafa Kemal’in sağlığında siyaset hayatında önemli bir rol oynamadı.
Böylece kendisi de bir İttihatçı olan Mustafa Kemal, mevcut ve muhtemel rakiplerini ortadan kaldırarak "tek parti/tek adam diktatörlüğünü" güçlendirdi.
Yine de tüm bu baskılara rağmen muhalefet hareketleri dinmeyecek, 1929 yılında dünyada yaşanan büyük ekonomik buhranın etkisiyle Türkiye’de "kriz" iyice derinleşerek, sahte muhalefet Serbest Fırka’nın İzmir mitingiyle sonuçlanacak olaylar dizisine yol açacaktı...
Atilla Dirim, 15 Ağustos 2011, Sesonline.net
...2 kişi beğendi
... resmi tarihin anlatmadığı çarpıttığı, hala karanlıkta bırakılan "o" yıllara ışık tutan çok önemli bir yazı.. isimlerin çoğu tanıdık..
Bu kardeşlerimizin pek çoğu kendini Çerkes tanımlayan Abhazlardan. Bu cevabı veren beynine cip takılı Nagehan falan değil. Bunlar bizim insanlarımız, bizim evlatlarımız.
Şimdi bunlara sorsan, senin deden nerde şehit oldu? Baban nerde askerlik yaptı? Burda ne işin var? Türk kime deniyor? Ne olmuş o yıllarda? Hangi okullarda okudunuz? Hangi bayrağa sarıldınız? Besbelli ki bunları yetiştiren ‘’o yıllar!’’ değil. Hatta ‘’ O yıllarda vatan, yani can, yani namus, yani konu-komşu, yani toprak, yani onur... için savaşan ana babalarda değil ve Ve hatta çoğu Deniz Gezmişleri dahi, anlamış değil.
Ve hatta ‘’tek adam / tek parti diktatörlüğüne‘’ yetmez ama evet! dediklerinin idrakinde bile değil.
İşte bu nedenle ahlaklı olmak önemli.
Bir Video seyretmiştim. Abhazyada, gönderden Gürcü Bayrağını indirip Abhaz bayrağını göndere çekerken çekilmiş. Savaşın, tüm yıkımının ve zafer sevincinin karma görünümü üzerinde bir yiğidimiz, gürcü Bayrağını saygıyla, kendi bayrağı gibi indirip katlamıştı.
Kendi vatanında, işgal gücü olan, soykırıma kalkışarak katliamlar yapan Gürcü bayrağını.!
Apsuvanın bu ahlaklı tutumunu anlayan var mı?
Ne yazık ki, Osmanlı döneminin İngiliz mandacıları bugün, bir elleri eski dostları ingilterede, ABD mandacılığına hevesle koşuyorlar. Elbette bu yeni birşey değil. Neredeyse 50 yıldır adım adım, yurtta sulh cihanda sulh ilkesi bir kenara atılıp, çağdaş uygarlık seviyesi, çağdaşlık adı altında, çağ dışı bir batı hayranlığı ve hatta uşaklığına dönüşerek tarihi tekerrür ettiyorlar. Ve bizlerde aynı yol ayrımında emekliyoruz. Bu gün Diasporada olan bizler açısından durum daha vahim.
Çünkü, işte o, Gürcü bayrağını katlayan Apsuva ahlakından uzak, kapitalizmin ahlaksızlığına alışkın hale gelmiş durumdayız. O zaman kaybolmamak için birbirine kenetlenmiş, belli toplumsal düzeni muhafaza edebilmiş toplum yok artık.
Abhaz Federasyonunun, iş yapmamak yolu ile üzerimize sürdürülen çalışmalara meydan verdiklerinden söz etmiştim.
Yaptığımız eleştirilerde geçmişin hatalarının gözden geçirilerek kendi politikasını kesin bir dille belirlemesi yer alıyordu. Ne oldu?
Sen ben bizim oğlan, eski tas eski hamam.
Ömrümüz yeterse göreceksiniz. Bugünkü rezil durumlarımızı gözden kaçırmak için 2014leri, 2025 leri zikredenler, geldikleri gibi gidecekler ve biz bize kaldığımızda birbirimizin yüzüne nasıl bakacağımızı iyi düşünmeliyiz.
Çünkü, ‘‘Küreselleşme‘‘ adı altında kurulmaya çalışılan düzen, haramilerin düzenidir. İnsana değil insanı robotlaştırmaya, otlaştırmaya, ahlaksızlaştırmaya odaklıdır.
Onlar yıkılacaklar!
Çok şey yazıp söyledik. Kimse suskunluğumuzu düzen denen düzenbazlığa teslimiyete yormasın. Hayır asla! Sorumluluk sahiplerinin iş zamanıdır, gerekli oldukçada, söylenecek söz mutlaka vardır.
Pek çok insan 2012 ye girmenin heyecanı ile hazırlıklar yaparken, Vanda çocukları ile yüreklerine ateş düşen analara, geçim derdi ile sınırlarda, kimbilir hangi oyunlara kurban düşenlerin yakınlarına, sabırlar diliyorum.
Dilerimki, zalimler hak ettikleri zulme uğrasınlar. Onların bizler gibi kullanılacak kimlikleri yoktur, etnik kökenleri nefislerinin doymayan hırslarıdır!
Evet, hangi etnik kökenden olursa olsun insan ahlaklı olmalı. İleri Demokrasi (!) lerde kendimi bulacağım derken, ahlakını kaybetmemeli.
Selam olsun anlayana!