neredeyse 3 asır süren ve hem kültürel hemde siyasi kıyıma dönüşen bir savaşta hiçmi suçumuz yoktur? Hiç ders almazmıyız?
Abhazlar, kendi örgütlenmelerini gerçekleştirmek istediklerinde kıyamet koptu. Ne ırkçılıkları kaldı, ne bölücülükleri.
O da yetmedi, etimolojik olarak doğru olan Abhaz tanımlaması bize kimine göre Rusların kimine göre Gürcülerin verdikleri isim diye Abhaz-Abaza ayrımına gidildi. Oysa ben hepsini Ubıhlarda dahil Apsuva diye bilirdim.
Bizans ardından Rus, Alman ve İngiliz çomağıyla iç çelişmeler karıştırılmadan önce, onlarda kendilerini Apsuva diye bilirlermiş. Fakat bunun bir önemi yok. Sonuçta, ne denli değişime uğrarsa uğrasın, bir halkın aidiyetini dili belirler.
Bu, kendimizi bilemez hale gelmenin üzerine binen saptırmalarda, cabası. Normal insan aklı, bilimin ışığında gerçeği araştırır, sonuçları paylaşır . Fakat işler böyle dönmüyor.
Saldırgan bir kesim, amaçlarına uygun olarak bir takım projeler hazırlıyor. Sonra herşey, akademik çalışmalar dahil, bu projeye uygun olarak geliştiriliyor.
İnsanlık cehaletten kolay kurtulamaz. Eğer kurtulabilecek olsak, en azından konsil kararıyla değiştirilen yanlış takvimle, bugün ayın bilmemkaçı demezdik. Ama nasıl becerdilerse becerdiler. Bir avuç adam, 1 Eylülden 13 Eylüle atladı ve dünyaya kabul ettirdi. Demek ki cehaletten kurtulmak o kadar kolay değil.
Sürü psikolojisi. Resmi ideolojide budur işte. Gözünüzün içine baka baka, bile bile, gerçekleri ters çevirir dayatır. Bir elli sene geçti mi yeni nesil ne bilsin? Yerleşir kalır.
Bu durumdan bakınca, 1 adam, misyonerlik çalışmaları için Kafkasyaya gidiyor, halklara (amacı ve bilgisi neyse) Cirkasi diyor ve birden Çerkesler oluşuyor.
Asırlar sonra, gene 1 ticaret adamı daha gidiyor ve burası Çerkesya sizde Çerkessiniz diyor. Odur budur Herkes Çerkes.
Şimdi tek dünya devleti kurulacak ya, babası Amerika, anası İngiliz, dayısı Alman, dadısıda BOP eşbaşkanlığı olan, müthiş bir literatür oluştu.
Bizleri çok değil 300 yıl civarı savaştırdıktan, tarihimizi, dilimizi, kimliğimizi birbirimize düşerek, kılıç sallayarak, bir zamanlar efendisi olduğumuz deryalarda boğarak, Osmanlının kalan topraklarına sürükleyen Çerkes efsanesi görkemli reenkarnasyonunu yaşıyor çağımızda.
Peki, neredeyse 3 asır süren ve hem kültürel hemde siyasi kıyıma dönüşen bir savaşta hiçmi suçumuz yoktur? Hiç ders almazmıyız?
Bunu defalarca dile getirdim
Şu vatanımızı bir tanıtalım, iki ülkeyi hak ettikleri kardeşlik bağlarıyla bağlayalım, karşılıklı gidip gelebilelim, vb. . Hızla fakirleşen, eğitimli çocuklarımızı hibelerle dilencileştiren, sistemli köleliğe karşı fonlar, iş alanları oluşturalım vb.
Yok öyle birşey. Böyle taleplere karşı 3 maymun oyunu. Kitap teşvikleri var. ‘’Abhaz bir ailenin çocuğuyum’’ diye başlayıp Çerkesiz diye devam eden.
Başka ne var peki? İleri demokrasi var. Ustalaştılar. Arsızlaştılar. Sosyal medayadan açıklamalarımızı falan siliyorlar. Artık yalnızca Türküm diyeni kınamıyorlar. Abhazım veya Adigeyim diyenlerde kınanıyor. Olmaz Çerkes olacaksın.
Ne kadar TC tinin kuruluşunda kanı emeği harcı bulunan insanımız varsa hepsi Çerkes oldu. Kendi sülalelerinden dahi bir itiraz yok!
Biz yine Israrla diyoruz ki, Abhazya bir devlettir. Devleti olan bir dil kaybolmakta olan diller arasında olamaz!
Bu talep sahtekar AB-D nin kültür sorunu değil, oyunudur.
Bizlerin, Türkiye’de devletten Abhazca’dan ayrı bir dil olmayan fakat ayrıymış gibi gösterilen Abazaca okul açılsın diye bir talebimiz olamaz.
- Abhazya, bizler için okul açabilecek durumda olursa elbette isteyebiliriz. Avusturya Lisesi gibi.
- Üniversitelerde Abhaz dili ve Edebiyatı bölümleri isteyebiliriz.
- Türkiyenin Abhazyayı, Çakma Gürcistanın işgal edilmiş bir bölgesi sayması kararından dönmesini talep edebiliriz.
Bu konuda Abhazya Devletinede bir sorumluluk düşüyor elbette.
Abhazya, AB den anadilimizi ‘kaybolmakta olan diller’ statüsünden çıkarmalarını talep etmeli, baskı yapmalıdır.
Yaşam bütün milletlerin hayatında haksızlıklarla doludur. Eğer, iğneyi kendimize batırmazsak, bize birileri fena halde çuvaldız batırır ve kurban edebiyatıyla kullanılmaya devam ederiz. Bu nedenle gerçekleri görmek, hatalarımızı anlamak, gerçeklikler üzerinden en iyi seçimleri yapmak zorundayız.
Bugün, açılımlardan (!) pay almak bahanesi ile geliştirilen çalışmalar, demokratik talepler değildir. Amaç bambaşkadır.
Öncelikle Türkiyede,
Kafkas kökenlileri, Kurtuluş Savaşı ile oluşan Ulus bilincinden koparmak ihtiyacı vardır. Halen geçerli olan TC anayasasına aykırı olarak, hazırlanan sömürge anayasasına, etnik kökenleri, çantada keklik gibi suç ortağı etmektedirler.
Tarihte, Rusyanın Osmanlıya karşı kullandığı Büyük Ermenistan hayali projesi, bugün, Büyük Çerkesya hayali adı altında AB-D tarafından Rusyaya karşı kullanılmaktadır.
Örnek alınan Ermeni Projesini iyice inceleyin. Ermeni halkına zerre kadar fayda sağlamamış bu proje onlarıda bizi olduğu gibi darmadağın etmiştir. Kısmen bizlerin boşaltmak zorunda kaldığı topraklarda vatan bulmuşlardır.
Yine tarihte Osmanlı, Alman, İngiliz emperyalizminin Rusya’ya karşı kullandığı, Birleşik Kafkasya hayalide budur!
Tarihi düzgün okumak isteyenler, Kafkas halklarının haklı direnişlerinin, kendi aralarındaki birliğin, nasıl kılıçtan geçirilerek , dış mihraklı amaçlara bağlandığını görebilirler.
Bugün batı, AB genişlemesi ile Güney Kafkasyada yayılmacı emellerini büyük ölçüde gerçekleştirmiş olduğundan, geriye Kuzey Kafkasyanın karıştırılması, denize açılan yolların uyumlu iktidarlarla elde edilmesi kalmıştır.
Bu projenin bütününe bir bakın, boş bir alan bırakılmamıştır. Birbirlerine zıt gibi görünen akımların çalışma alanları ayrıdır. Bir piramit gibi tepede Küresel Sermayede birleşir.
Etnik kimliklerin, Çerkes üst kimliğinde birleştirilmesinin hedefi Türkiye değildir. Irkçı Türkçülüğün hedefide Çerkesler (!) değildir.
Irkçı Türkçülük, Çerkesleri hedef göstererek itici bir rol oynarken, ‘’Türk olma’’ kavramını, Irkçılığı göstererek bulandıran Çerkes akımı, çekici bir rol oynamaktadır. İki tarafında gözü Kafkasyadadır!
Bu nedenlede emperyalizmle, sermayeyle çelişkileri yoktur. Cumhuriyet kazanımlarını Natoya havale ederek cumhuriyetin devrimlerinin önünü keserek, Türkiyenin, örtülü işgaline varan politikaları ilede çelişkileri yoktur. Silahlarını, kendi halklarına karşıda çevirirler.
Kürtlere uygulanan ve bugün ‘’ABD den rol istedik!’’ zihniyetine vardırılan, haklı taleplerin güdümlenmesi harekatı, Kafkas Cephesine yüklenen rolle sinsice oynanmaktadır.
Abhazya, geçmişinde doğru yanlış pek çok şey yaşadı. Tıpkı, diğer eski SSCB ülkeleri gibi Rusya ile bir geçmiş, bir kader birliği oluşturdu. Komşusudur, dünyadaki durumları ve kendi durumunu göz önünde bulundurarak konuşlanacaktır.
Her türden saldırya rağmen, yok edilmeye karşı verdiği kahramanca mücadele ile başarmış, çeşitli devletlerce tanınmıştır.
Saldırgan cephede değil, saldırılan cephede yer almaktadır. Kahramanlığı sürmektedir. Yalnızca batı tarafından inkar edilmekle kalmamış, kendi soydaşlarının, kardeşlerinin kararsız adımları ile yanlız bırakılmışlardır.
Şu yapılan hazırlığa, yakalanan silahlara bir bakın. Hangi hasta akıl, böylesi bir harekete girişebilir? Hangi inanç böyle bir katliama izin verir? Bunun İslamla, dinle falan alakası yok. İnsanlıkla da yok. Bu saldırgan emperyalizmin beyni yıkanmış terörizminden başka birşey değildir.
Nasıl bir tesadüftür bu? Suriyeden dönenler Abhazyaya yeni varmışken, bir yandan Suriye, kendine müslüman diyen, çapulcu işbirlikçi teröristlerle, kana bulanıyor. Öte yandan Abhazya da, Devlet başkanına suikast şoku geçmeden, kanlı eylemlere hazırlık yapılıyor.
Kendimize sormalıyız;
Bu kanlı eylemlerin siyasi zeminleri hangi odaklarca hazırlanıyor?
Bu arada bizler, bu çamurlu zeminin içinde yaşıyoruz. Kafkaslığımızdan, kahramanlıklarımızdan, ileri demokrasimizden geçilmiyor maşallah.
Suriyeyi kana bulayan bu teröristler, Türkiyede barındırılıyor, eğitiliyor, silahlandırılıyor.
Ya Abhazyadaki teröristler? Hangi çamurda beslendiler?
Biz? Biz neyi besliyoruz?