RSS / XML
Foto Galeri
Video Galeri
Bu haber 09 Mayıs 2013, Perşembe 03:09:44 tarihnde eklendi. 1509 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Esprit de l'escalier- MERDİVEN NÜKTESİ

Bu yükün altında ezilmemenin ve bu süreci doğru anlamlandırmanın yolu, bu değişimlerin yaşandığı tarihsel dönemleri, hafızalarımızda yeniden canlandırarak "Köprülerin altından hangi sular aktı da böyle oldu?" sorusunu yanıtlamak tan geçiyor, bu arayışta her kesimden insanımızın, kendi kişisel tarihinde başvuracağı kritik evreler vardır, bu evreleri kişisel tarihlerimize göre değerlendirerek bakınca, ortaya gerçektende, enterasan bir hızda seyir eden uluslaşmanın etkisi ile değişen, dönüşen yeniden şekillenen, algısal değişimlerin bir çoğuna çok geç iştirak edebildiğimiz gerçeğinin çıktığını görebiliriz.
Esprit de l'escalier- MERDİVEN NÜKTESİ Esprit de l'escalier- MERDİVEN NÜKTESİ      Şubat  01, 2010

 

Esprit de l'escalier. diderot'nun çok daha önce yazılmış olup da 1830'da yayınlanmış "paradoxe sur le comédien" kitabında (Türkiye de "aktörlük üzerine aykırı düşünceler" şeklinde yayınlanmıştır) geçen bir hikayeye göndermedir, bu söz: kendisine evde söylenmiş kötü bir lafa o sırada karşılık veremeyip de, hoş, zekice bir cevap ve hareket şekli aklına ancak merdivenlerde gelen adam hakkındadır. Fransada gündelik deyimlerden biri durumuna gelen bu mecaz şuna dikkat çeker:bazen cevabı bulduğunuz anda iş işten geçmiş olur ,işte bu "merdivenin ruhu" dur

Bizler tartışma (yazılı-sözlü) kültürü açısından çok gelişmemiş toplumlardan biri olarak, sanırım bu hissi sık sık yaşıyoruz ve hala merdiven de o cevabı düşünürken aşağıda hayat tüm hızıyla gideceği yere devam ediyor, tabii artık iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Ulusallaşma meselesinin toplumumuzun önüne aniden çıkması sonucunda, tıpkı araba farlarına yakalanmış tavşan gibi hala bir çok konuda yerimizde sayıyoruz, hangi yöne ne şekilde hareket etmemiz gerektiği bir çoklarımız için muaama olarak gözüküyor. Acil ihtiyacımız olan kavramlar,anlamlar, değerler, bazen zihnimize taşınması zor bir yük gibi yığılıp kalıyor.


Bu yükün altında ezilmemenin ve bu süreci doğru anlamlandırmanın yolu, bu değişimlerin yaşandığı tarihsel dönemleri, hafızalarımızda yeniden canlandırarak "Köprülerin altından hangi sular aktı da böyle oldu?" sorusunu yanıtlamak tan geçiyor, bu arayışta her kesimden insanımızın, kendi kişisel tarihinde başvuracağı kritik evreler vardır, bu evreleri kişisel tarihlerimize göre değerlendirerek bakınca, ortaya gerçektende, enterasan bir hızda seyir eden uluslaşmanın etkisi ile değişen, dönüşen yeniden şekillenen, algısal değişimlerin bir çoğuna çok geç iştirak edebildiğimiz gerçeğinin çıktığını görebiliriz.

SSCB sonrası yaşanan önemli süreç ile öncesi arasındaki ortak kültürel, ortak değerler ve birlik anlayışlarının nasılda Kafkas coğrafyasındaki değişimler(haksızlıklar,isyanlar,savaşlar,acılar,zaferler,mutluluklar) ile beraber değiştiğinin canlı şahitiyiz (80 ler 90 lar arasındaki süreçi yaşayanlar) aynı zamanda, 80 öncesi yaşayanlarla, 90 lar 2000 ler ve günümüzdekiler arasındaki kişisel tarih ile algılama ve değerlendirme farklarını daha net hissedip, görebilme ayrıcalığınada! sahip olduk nihayetinde.

Diaspora tanımının merkez alması gereken yerin, anavatan olması gerektiği (ABHAZ Diasporası,ADIGE Diasporası,ÇEÇEN Diasporası,OSET Diasporası) gibi çok basit fakat yaşamsal olarak önemli tanımların zihnimizde şekillenmesi ve netlik kazanması, anavatanlarımızda yaşanan değişimlerin sonuçları ile beraber ortaya çıkmıştır.

Her birimizin pratik yaşamlarımızda şahit olduğumuz evrelerden de bahsedecek olursak,örneğin TR de bir okul gibi eğitim veren cemiyetlerimizin yavaş yavaş yokoluşu hepimizi üzerken, SSCB nin dağılma süreci ile başlayan anavatan hissi, toplumda daha farklı beklenti ve örgütlenme ihtiyaçlarının hayata geçmesini sağladı,hem daha önce den varolan dernek tarzı "Şehir Örgütlenmeleri" öğrenci, işadamı yada siyasiler gibi belli bir kitleyi kapsayan kurumlaşmaların sayesinde hemde ekonomik nedenlerle köylerden (Kültürün suni yaşam alanları) şehirlere göçen ve bu göçün sonucu olarak, köylerdekine benzer, sosyal-yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olarak görülen diğer yapıların alternatifi iddiası ile oluşturulan daha yerel dernekler sayesinde toplumumuz şehir yaşamına (bambaşka bir boyuta) "sıçradı".

Tam bu sıçrama evresine denk düşen anavatan larımızdaki önemli değişimler ,kendisi de henüz bir değişime (bir nevi 2.sürgün) ayak uydurmaya çalışan Diasporada,o dönemin aydın bir kesimi ve hem geçmiş hem içinde bulunduğu ortam ve gelecek konusunda tedirgin gençlik dışında bir karşılığını bulamadı, bu durumu, geleceği çok önceden aslında belli olan Abhazya savaş felaketi sırasında yaşanan ,organize olamamış ve can havliyle "birşeyler yapmak" dan çok da öteye gidemeyen (o dönemdeki şehirlerde etkin olan dernek ve toplumsal yapılara +nüfusa göre Dağ hadi fare demeyelim ama anca bir buzağı doğurmuştur) etkinlikler sayesinde anlayabiliriz.

Savaş dönemi süresince toplumda oluşan duyarlılık ve kitleselleşme eğilimi maalesef daha sonra örgütlenme konularında ki etkisizlik ve güven ilişkilerine dayalı birliktelikleri oluşturamama nedenlerinden dolayı, doğru ve olması gereken yöne doğru (ulusal örgütlenmeler-gençlik –siyasi yapılanma) evrilemedi ki bunun eksikliği Diasporada şu son dönemde kendini daha çok hissettirmeye başladı, oysaki bu ihtiyaç ve çalışmalar anavatanlarımızda SSCB nin dağılması sonrasından itibaren bu güne kadar olanca hızıyla devam ediyor.

Bu dönemin kaçırılmış (ya da kaçırtırılmış) fırsatları ile alakalı, bu işlerde o zamanlar yoğun olarak çalışan insanlarımız, hala hayıflanırlar, "eğer o dönemlerde doğru örgütlenmelerle yolumuza devam etseydik şu anda Diaspora da ve anavatanda Ulusal bilinç konusunda şimdi olduğumuz yerden çok farklı bir yerde olurduk" söylemini bu insanlarımız sık sık dile getiriyorlar.

Bu bilinçlenme sürecinin anavatanda yoğunlaşarak devam etmesinin dışında hiçbir alternatif yoktu, bu uğurda halk savaşı (ABHAZYA) verilmiş, her aileden en az 1 kişi ölmüş ve düşman püskürtüldükten sonra geriye, daha yeni karşılaştıkları ve yabancısı oldukları bir sistemde ULUSLAŞMA gibi büyük özveriler-çabalar gerektiren bir sürece girmişlerdi. Bu zor zamanlarda ayakta durabilmeyi sağlayacak kadrolar tekrar bu insanların içinden çıkabilmiş ve her türlü sıkıştırma (ambargolar-provakasyonlar-çatışmalar) girişimlerine karşın duruşlarını bozmadan, mücadelerini bu günlere kadar getirmişlerdir.

Diasporada yaşadığımız ülkelerde ki gerek devlet kurumları gerekse sistem karşıtı gruplarda, çok etkin bir şekilde yeralan, kapasitesi ile söylemi ile, içinde bulundukları yapılarda örnek olarak gösterilen etkin insanlarımız maalesef bu özelliklerini kendi anavatanları için kullanmadılar ya gerek görmediler ya da buna uygun kendilerini ifade edebilecek samimi güçlü yapılanmaların olmayışından dolayı bu konuda pasif kaldılar.Toplumsal mücadelelerde etkin yer alıp davasına hayatı pahasına bağlı insanlarımız, konu kendi Ulusal sorunları olduğunda en fazla, derneklerde birkaç toplantıya katılıp, folklorik etkinlikler dışında dişe dokunur bir etkinlikte bulunamamışlar yada bulundurulmamışlardır.

Bu süreçlerin günümüze bıraktığı miras, günün getirdiği algı ve örgütlenme konularında elyordamıyla ilerleme yada kararsızlıklar ve nesillerarası çatışma ortamlarına uygun şartların oluşması oldu.

Anavatanlarımızda yaşanan savaşlar ve değişimler bu tarzda ki bir çok insanımızı "kendine" döndürmüştür: Çeçen savaşları sürecinde sosyalistlikten, islama yönelen ve Ulusal Mücadele'ye katılan çeçen arkadaşlarımızı gördük, Abhazya savaşında ve sonrasında koyu MHP li ülkücü kardeşlerimizin nasıl bir iki sene içerisinde "dönüştüklerine" şahit olduk.Daha sonra anavatanlarımızdan Diasporaya ulaşan her güzel haber toplumuna uzak kalmış insanlarımızı tekrar toplumuna yaklaştırmıştır, hele ki Abhazya nın Rusya tarafından tanınmasından sonra yaşanan süreç kendi kültürünü sadece folklör, yemek, köyde akrabalarını ziyaret, düzeyinde yaşayan bir çok insanımızı Abhazya ya giderek bağımsızlık kutlamalarına katılacak kadar etkilemiştir.

Bütün bunları sağlayan bu yörüngelerin merkezinde nelerin yeraldığını iyi düşünmemiz lazım.

Şimdi Diaspora da ULUSAL ÖRGÜTLENMELER ihtiyaç mı? değil mi? konuları tartışılıyor, mahalle bakkalı ağızlarıyla şu kişi böyle yaptı bu kişi böyle dedi düzeyinde dialoglar yaşanıyor, anavatandakilerin bu meseleler ile alakalı yaklaşımı merak ediliyor, boğaz manzaralı evlerimizde,arap krallarının saraylarında, avrupanın nezih binalarında oturup sırtımızı yaşadığımız devletlerin güvencelerine dayayarak,bolkeseden "Ulusal sorun" tartışmaları, toplantılar organize etmek, entelektüell egsersizler le beyin jimnastiği yaparken, bu süreçlerde yeralan bütün yapıların özeleştiri konusunda da cimri olmaması gerekiyor .Herkes birbirine haddini bildiriyor, lafını gediğine koyuyor vs… fakat bu ortamlar oluşmadan çok daha önce,müdahele imkanları vardı ve o zaman da gerekliydi, fakat es geçilerek zamanın çok gerisine düşüldü.

Dünyada ULUSAL KURTULUŞ mücadelesi vermiş ve hala veren toplumların ne bedeller ile bu mücadelelerde ne mesafeler kattettiğini ,şu yaşadığımız Enformasyon çağında herkes görebilir- görüyor, özelliklede gelecek nesiller ,ve kafalarında şu soru canlanıyor ister istemez,Bizlerin (Ulus olarak) bu mücadelelerde ödediğimiz bedeller nelerdir? Ve bu bedeli kimler ödedi, ödüyor? Bu bedelleri ödeyenler bu yapılan tartışmalar hakkında ne düşünüyorlar ne düşünebilirler?

Bu yapılan tartışmalar (Ulusal Federasyonlar kurulsun mu? Kurulmasın mı?) asıl sorunun düşünülmesini de engelliyor ve bu asıl sorun da çok geç kalınmış "ULUSAL BİLİNCİ ÖRGÜTLEME" sorunudur, bunun çözümüne hangi etkinlik fayda sağlıyorsa samimi olarak bu konularda çaba harcayanlar eninde sonunda bu etkinlikler çevresinde birleşeceklerdir.

Sakın olaki bu ULUSALLAŞMA süreçleri insanlarımızın gözünde sırf "çok ulu ve yüce etkinlikler görevler" vs.. olarak canlanmasın, bu bilince ulaşıncaya kadar dünyadaki toplumlar hangi süreçleri yaşadılarsa bizlerde benzer yollardan geçeceğiz ve bu mücadelelerde ajanlar,hainler,işbirlikçilerimiz ortaya çıkacak,çok kahramanlar,önderler,olumlu değerler harcanacaktır,heleki KAFKASYA gibi ateş çemberi bircoğrafyada bunların olmaması düşünülemez. Dünyamızın hali gözler önünde, insanoğlu eskidenberi bildiğimiz gibi, hâlâ barbar, hâlâ şiddet tutkunu, saldırgan, açgözlü, rekabetçi..

Bu denli hastalıklı bir topluma entegre olmanın bir takım bedelleri olabileceğini kimse göz ardı etmesin. Tarih boyunca bütün toplumsal varoluş biçimlerinde yeraldık, Kabile ise kabile örgütlenmelerimiz, Krallık sa Krallıklarımız, Sovyet se Sovyet Cumhuriyetlerimiz hepsinde vatanlarımızın varoluşu adına yeraldık ve varolduk. Bundan sonra bu şekilde, varoluşumuzun devamı adına Modern ulus devletler olarak bu sistem içinde bir şekilde olacağız,olmak zorundayız.

Bu ulus bilinci yeri geldiğinde, şartlar oluştuğunda hainleri, işbirlikçileri, ajanlarıda içine almak durumunda kalabilir, çünkü bir ulus olduğunuzda dünyada ne şekilde bir sistem dönüyorsa ve sizde o sistem içerisinde yeralma iddiasında iseniz bunları hesaba katmak zorundasınız, dünyanın geleceği hangi yöne doğru gidiyorsa bizde ulus olarak o yönde birşekilde yeralacağız, tabiî ki iyi bir yöne gidilmesi yönünde çabalarımız olacaktır ve olmalıdır, fakat bu çabalar ancak boyumuza ve kilomuza göre olanlar olacaktır. Kimse, bu şekilde bir tercihle karşı karşı ya kalındığında anavatanlarımızdan, boyunu aşacak bir tercih yapmasını beklemesin, gerektiğinde diplomatik olunması gereken durumları anlamadan kendi yaşadığı yerden esip gürlemek, olayın dışında olanlara kolay geliyor, Diasporada ki ulusal bilinç, anavatan tarafından "aman darılmasınlar" diye idare edilen, göz yumulan bir konumda değil, bu şartları gerektiği anda ve şekilde, doğru politik tavrı anlamaya hazır durumda olmalıdır. Bu konuda yokolmanın, ASİMİLE olmanın sıkıntılarını çok canlı ve direkt olarak yaşamış ve halihazırda yaşayan Diasporanın, çok daha hassas olması gerekli çünkü "VATANINI KAYBEDEN HERŞEYİNİ KAYBEDER" sözünün anlamını hayatta bizatihi deneyimlemiş olan tarih onların tarihidir.

Bu Ulusallaşma bilincinin örgütlenmesi sadece şu anda var olan örgütlenmeleri değil bütün bir nesli ilgilendirir, toplumun önünde yer alan güçlü ve güvenilir, rehberliğine inanılan insanlar bu süreçte etkin rol alarak değerlerimizin gereğini yapmalıdırlar.

Diğer türlü polemik ve yıpratma merkezli yaklaşımların her biri sonrasında, bu yapıların aklına merdivenlerde daha yaralayıcı ve daha etkili söylemler geliyor olabilir ve bu tartışmalar ortada geleceği tartışılacak bir Kültür kalmayıncaya kadar da devam edebilir, fakat her halükarda hayat devam edecek ve bizler bu sürtüşmelerin içindeyken iş işten geçmiş olacaktır.

Facebook Facebook Digg Digg Google Google Del.icio.us Del.icio.us
Diğer Murat Tsugba Yazıları
Bütün Yorumları görmek için tıklayınız!
Hava Durumu
ANKET
Aleksandr Ankvab'ın Siyasete Dönüşünü Onaylıyormusunuz
Diger anketlerimiz için tıklayın...
Yol Durumu

©
Copyright 2011 Abhazyam.com Her hakkı saklıdır.