24 ARALIK 1981 TARİHİNDEN BU YANA 34 YIL GEÇTİ, TÜRKİYE’DE, KATLİAMLAR KATLANARAK SÜRÜYOR!
Fatih Atan (A’tanba)
24/12/2015. Sevgili Abhazyam.com izleyicileri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çok zor bir dönemden geçiyor. Ülke içerisinde 13 yıldır iktidarını sürdüren Adalet ve Kalkınma Partisi AKP Hükümeti, 7 Haziran 2015 Tarihinde yapılan TBMM seçim sonuçlarını kendi açısından çok iyi değerlendirerek, usta manevralarla seçimleri 1 Kasım 2015 tarihinde yeniledi.
AKP, muhalefette bulunun tüm siyasi partiler ve STK’ların da arada geçen süreci doğru değerlendirememeleri sonucu, 1 Kasım’da yenilenen TBMM seçimlerini ezici bir çoğunlukla ele geçirerek iktidarı yeniden ele aldı.
Ben, aslında 12 Eylül 1980 Darbesi döneminde kabul edilen TC Anayasasının, anti demokratik ve faşist bir anayasa olduğunu belirtiyorum.
Ve, o dönemden itibaren %10 seçim barajı gibi, Dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir seçim sistemi ve Siyasi Partiler Yasası ile yönetilen bir ülkedeki hiçbir hükümetin, devlet kurumlarının, siyasi paretilerin, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan halkları temsil etmediğine inanıyorum.
Günümüz koşullarında Türkiye’de yaşanan anti demokratik gelişmeleri, ülkenin özellikle doğu ve güneydoğusunda yaşanan olayları irdelemek ise çok uzun bir yazı gerektirir.
Ancak, kısaca, değinmek gerekirse, bugün için Türkiye’de iktidarı ellerinde bulunduran ekonomik ve siyasi güçler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti ile varlıklarını sürdürüyor.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan olayları, sadece ulusal temelde değerlendirmeye kalkarsak doğru sonuca varamayız. TC Hükümeti ve Kürt Ulusunun temsilcisi olduğunu iddia eden PKK Örgütü, karşılıklı olarak “IRKÇI” temelde mücadele verdikleri için olumlu sonuca varamazlar.
Mücadelenin sonucu, sadece sivil insanların ölümlerine ve sosyal yaşamın yok olmasına yol açar. Kazanan ise, ölüm ve silah tacirleri ile o bölgeden siyasal – ekonomik çıkar peşinde olan emperyalist güçler ile kuklaları olur.
Mücadele, sınıf temelinde verilmeli, öncülük, sınıf mücadelesi temelinde oluşan partiler ve yanlarına çekecekleri ulusal güçlerde olmalıdır. TC içerisinde yaşayan halkları “Türk – Kürt” gibi ikiye bölerek, mücadele veren parti ve yapıların tamamı “Irkçı” yapılardır.
Bu böyle biline!
Günümüz koşullarında Türkiye genelinde, faili mechuller, gazetecilerin gözaltına alınması, demokratik istemlerini isteyen toplumlara en acımasız bir biçimde saldıran hükümet güçleri, doğuda ve güneydoğuda ortaya konan ve ortadoğunun şekillenmesine uyarlamak amacı ile verilen karşılıklı “IRKÇI” savaş. Bu savaşa karşı Sınıfsal bir duruş göstertemeyen muhalefet güçleri, kaosu gittikçe güçlendiriyor.
12 Eylül döneminde yaşanan olaylar, faili mechuller, katliamlar çözümlenemediği için günümüzde yaşanan katliamları, Türkiye halkları, ne yazık ki, en acımasız bir biçimde “SESSİZCE” seyretmektedir.
Işin kötüsü, günümüzde, katliama uğrayan Kürt halkını temsil ettiğini iddia eden ve mücadele veren Parti ve Örgütler de “KATİLLERİ” ile hala masaya oturmaktan söz ediyor.
Kolay Gelsin!
Değerli Abhazyam.com izleyicileri, ben 2009’dan bu yana her yıl, sizlere, bundan 34 yıl önce, 24 Aralık 1981 Tarihinde, İstanbul Alemdağ Askeri Tutukevi’nde yaşanan katliam girişimininde yaşamını yitiren Şerif Yazar, Hakan Mermeroluk ve Bahadır Dumanlı’yı bir kez daha saygı ile anıyor, yaşananları, bir kez daha anımsatmak istiyorum.
Başta, Alemdağ Katliamı sorumluları olmak üzere günümüze kadar yapılan tüm katliamların sorumluları yargılanmadan Türkiye’de demokrasinin olamayacağını, bir kez daha yineliyorum.
Aşağıda, sizleri, 24 Aralık 2009 Tarihinde yazmış olduğum yazı ile başbaşa bırakıyorum.
Saygılarımla!
******
24 ARALIK 1981 ALEMDAĞ ASKERİ CEZAEVİ KATLİAMI YARGILANMADAN "DEMOKRATİK AÇILIM" OLAMAZ..!
24/12/2009
Fatih ATAN (A’tanba)
Sevgili abhazyam.com üye ve izleyicileri. Yukarıda ki uzun açıklamalardan sonra sizleri 24 Aralık 1981 Günü’ne getirmek istiyorum.
Ve o gün yaşanan olaylar ve sorumluları yani 12 Eylül Askeri Yönetimi uygulayıcıları yargılanmadıkça Türkiye’de Demokrasi’nin olamayacağını vurgulama istiyorum. Sadece Kenan EVREN ve Darbe Kararı veren komutanlar değil, o dönemin Devlet Yöneticileri, politikacıları, darbeye destek veren iş adamları, toplum kuruluşları, Basın - Yayın Organları ve mensupları yargılanmadan, Türkiye’nin kendisini bulamayacağını iddia ediyorum.
24 Aralık 1981 günü Alemdağ Askeri Cezaevi’nde bırakın insan’ın yaşayabilmesi, hayvanların bile barınamayacağı bodrum katında 100’ün üzerinde tutuklu olarak bulunuyorduk. Sizlere biraz daha tahayyül edebilmeniz için Nazi Kampları’ndaki tutuklu binalarını düşünün bu binaların, pencereleri bulunuyor, ancak Alemdağ Askeri Cezaevi’nin bodrum katında sadece iki karışı biraz geçen bodrum katı pencere sistemi bulunuyordu.
Cezaevi’nin tutuklu koğuşlarına bina içerisinden iki sıra merdiven inilerek girilebiliyordu. Koğuşlar biri küçük 1. Koğuş, diğeri büyük 2. Koğuş olmak üzere iki adet koğuştan oluşuyordu, koğuşlar arasında küçük bir kapı ile bağlantı sağlanıyordu. Ayrıca yukarıda 1. katta Revir koğuşu da bulunuyordu. Havalandırma, binanın yanına duvar çevrilerek oluşturulmuştu. Günde 1 saat havalandırma hakkımız bulunuyordu. (Düzeltme: Zeminde Toplam 3 Koğuş bulunuyordu)
Koğuşlarda banyo olmadığı için hava koşulları ne olursa olsun hafta da bir gün tutuklular, havlulara sarılı ve çıplak olarak sıraya diziliyorlar, cezaevi binasından 50 metre uzaklıkta bulunan banyoya gidiyorlardı.
Hafta’da 1 gün aile ve avukat görüşü koğuşların girişinde iptidai koşullarda tel örgülerinin arkasından yapılıyordu. Koğuşlar ufak ve tutuklu sayısı çok olduğu için havalandırma sorunu had safhada idi. Temiz hava sorunu yaşandığı için koğuşlarda sigara içen arkadaşlara günlük sigara tahsisi ve saat uygulaması yapılıyordu. Ailelerimiz çamaşırlarımızı yıkamak için getirdiklerinde iç çamaşırlarımızın kaç kat çamaşır suyu ile beyazlattıklarını bizlere anlatıyorlardı. Yemek sorunu Ailelerin getirdiği kumanyalar ile Asker Karavanası’nın koğuşlar içerisinde terbiye edilmesi ile çözülüyordu.
Yukarıda ki cezaevi koşullarını sizlere anlatmamın nedeni gözlerinizde biran olsun canlandırmanız içindir.
Şimdi 24 Aralık 1981 Günü’ne gelelim. O gün ailelerin ziyaret günü idi, bizler ziyarete hazırlanıyorduk. Aynı gün 3. koğuştan bir tutuklunun Gayrettepe’de ki siyasi Şube’de sorguya alınması için girişimde bulunuldu. O tarihlerde siyasi şubeye yeniden alınmak demek, tutuklu bir kişi için ikinci bir kez “İşkence”den geçmek demekti.
3. Koğuştakiler tutuklunun “doktor kontrolü”nden sonra Gayrettepe Siyasi Şubeye gönderilmesi için direniş kararı aldılar. O dönemde tutuklular bazı bahaneler ile yeniden sorguya alınarak işkenceye tabi tutuluyorlardı.
Tutukluların, en basit “doktor kontrolü” talebi bile yerine getirilmiyordu.
Koğuşların kapıları ranzalar ile desteklenerek dışarıdan içeriye girişler engellenerek direniş başladı. Aileler, ziyaret günü olduğu için nizamiye giriş kapısında gergin bir biçimde beklemeye başladılar. Siyasi Şube’den gelen emniyet güçleri tutukluyu almak için cezaevi müdürünü operasyon yapmaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Bu arada taraflar arasında da görüşmeler sürüyordu.
Görüşmelerden bir sonuç alınamadı. Bazı askerlerden aldığımız bilgilere göre İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün operasyon yapılması için o dönemin 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı olan Haydar SALTIK’dan operasyon kararını aldığını öğrendik.
Operasyon’un ana hedefi tutukluyu almaktı, bu hedefe ulaşılabilmek için de koğuşlara gaz bombası ve sis bombası atılarak tutukluları etkisiz hale getirmek hedeflenmişti.
Sevgili abhazyam.com üye ve izleyicileri “İstanbul Siyasi Şube Görevlileri”nin denetiminde operasyona başlandı, bu sırada aileler rahatsızlıklarını belirten eylemlerde bulunuyorlardı, askeri görevliler, ailelere bizlerin tutukluyu vermediğimiz için görüşme yapmak istemediğimizi söylüyorlardı.
Operasyon başladı.
Koğuşlara onlarca sis ve gaz bombası atıldı.
Düşünebiliyor musunuz, Nazi kamplarında insanların gaz odalarında katledilmeleri gibi, küçük ve 100’ün üzerinde insanın bulunduğu bodrum katında gaz ve sis bombası. Tabii ki bu saldırı sonucunda tutukluların tamamı baygınlık, boğulma tehlikesi geçirdiler. İçeride göz gözü görmüyordu, ben de nefessiz kaldığım an da bir an için yolun sonuna geldiğimi düşündüm. Elimde bulunan ıslak havluyu ağzımın içerisine sonunda kadar soktum. Elime geçirdiğim bir adet gaz bombasını pencereden dışarıya fırlattım.
Ancak o kadar çok gaz bombası atıldı ki, benim dışarıya atmış olduğum gaz bombası sadece koğuş içerisinde sonradan konuşulan psikolojik destekli bir olay oldu.
O sırada koğuş kapılarını açmak için saldırıya geçen askerler de olayın boyutlarını bilemedikleri için gaz maskesiz bir halde aşağıya geldiler. Ancak onlarda yoğun gazın etkisinde kalarak bayıldılar. Bu sefer bizler askerlere ıslak havlular ile yardım etmeye başladık.
O gün hava da yoğun bir lodos bulunuyordu, koğuşun ortasında yoğun bir sis bulutu kalmıştı. Koğuşta bulunan herkesten iniltiler, kusmalar ve bayılmalar, haykırışlar geliyordu. Ellerimizde bulunan havlu ve limonlar ile önce kendimizi ayıltmaya çalışıyorduk. Cezaevi müdürü olan Binbaşı içerideki “facia”yı gördüğü zaman bizlere kazma kürek atarak "çocuklar demirleri kırarak çıkın" diye çırpınmaya başladı.
Siyasi Şube görevlileri, zafer kazanmış edaları ile “işkence”ye götürmek için baygın vaziyette bulunan kişiyi Doktor Kontrolü’nden (!) geçirerek siyasi şubeye götürdüler. Askeri Görevliler Nizamiye kapısında bulunan Ailelerin “duman bulutları”nı sormalarına karşılık olarak, “çocuklarınız direniş sırasında çarşaf yakıyorlar” diyerek “psikolojik harp” koşullarını yerine getiriyorlardı.
Ve bu konuda başarıya ulaştıklarını da aileler bizleri ziyaret için geldiklerinde gördük, aileler ilk olarak bizlere çıkışmaya başladılar, “neden direniyorsunuz, çarşaf yakıyorsunuz” diye. Neyse ki bizlerde ellerimizde olan üzerinde “Made In USA” yazılı gaz bombalarının kutularını gösterdiğimizde ve bunları gösterirken nefes almakta zorlandığımızı, patlamış ve morarmış gözlerle onlara baktığımızı görünce yaşanan olayın boyutunu görerek Askeri İdare’ye karşı protesto eyleminde bulunduklarını gördük.
Gaz Bombası saldırısı sonucunda, özellikle ciğerlerinden rahatsız olan tutuklular içerisinden 2. koğuşta kalan Şerif YAZAR ve Hakan MERMEROLUK’un durumu ağırlaştı, hatırlayabildiğim kadarı ile Şerif YAZAR hemen hastaneye kaldırıldı. Daha sonradan yaşamını yitirdiğini öğrendik.
Koğuşlar yoğun bir gaz kokusu ve ranzalar parçalanmış olduğu için geceyi havalandırmada geçiriyorduk. Olay sırasında mahkemede bulunan tutuklular arasında halk müziği sanatçısı Hakkı BULUT’da bulunuyordu. Hakkı BULUT “uyan hey halkım uyan” diye türkü söylediği için o sıralar Almanya’dan İstanbul’a geldiğinde hava alanında tutuklanmış ve Alemdağ Cezaevi’nde bulunuyordu.
Gece yarısı dışarıda bulunan ayaz, yaşamış olduğumuz olayların sıcaklığını soğutamıyordu.
Havalandırma Avlusunun tepesinde bulunan projektör ışığının önünde bulunan nöbetçi kulübesinin ve kulübede bulunan askerin elindeki bizlere yönelik olan “makineli tüfeği”nin gölgesi ceza evinin duvarına vuruyordu.
Bizler, o yorgun, bitkin halimizle avlunun ortasında sandalye’ye oturan Hakkı BULUT’un çalmış olduğu sazın nameleri ile onun çevresinde halay çekiyorduk.
Ve hastaneye kaldırılması gereken Hakan MERMEROLUK, cezaevi duvarının kenarında bir battaniyenin içerisinde “dönülmez akşamın ufkunda ki “ uzun yolculuğuna çıkmaya hazırlanıyordu.
Evet Sevgili abhazyam.com üye ve izleyicileri sizleri bundan 28 yıl öncesine benim birebir yaşamış olduğum olaya götürdüm.
Ve 24 Aralık 1981 tarihinde Alemdağ Askeri Cezaevi’nde yaşanan “savunmasız insanlara” yapılan “orantısız güç" uygulaması sonrasında Şerif YAZAR ve Hakan MERMEROLUK yaşamlarını yitirdi. Sorguya giden arkadaşımız onlar benim yüzümden öldü diyerek psikolojik bunalıma düştü.
Ben ve benim gibi, cezaevinden çıktıktan sonra doktor kontrolünden geçenler, doktorların, “sigara içilen ortamda çok kalmışsın galiba” diyerek ciğerlerimizin durumunu gösterdiği, yaşamımızın önemli bir bölümünü Alemdağ Askeri Cezaevinin duvarları içerisinde bıraktığı 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi Mağduru binlerce insan içerisinde ki “mihenk taşları” olarak kaldık.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi; bizlerde, sigara içilen kapalı ya da açık ortamlarda hemen etkilendiğimiz bir bünye bıraktı.
www.abhazyam.com