STANİSLAV TARASOV “SORUN, RUSYA İLE YAKINLAŞAN TÜRKİYE’NİN BATI İLE OLAN İLİŞKİLERİNDE BUNU NASIL DENGELEYECEĞİDİR!”
13/03/2021. Moskova. 12 Şubat 2021. REGNUM. Stanislav TARASOV. Resim: Ivan Shiloe. Çeviri: Fatih Atan (A’tanba – Тванба). Türkiye, Batı dünyasının ve Ortadoğu'nun birçok ülkesi ile ilişkilerinde ciddi zorluklar yaşarken, Rusya ile ilişkileri yapıcı bir yönde ilerliyor. Nitekim, iki ülke arasında uluslararası ilişkilerde pek karşılaşılmayan bir “çatışma ve rekabet içinde işbirliği” inşası oluşmuştur.
Rusya-Türkiye ilişkileri yükselişte. İki ülkenin devlet başkanları Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan, Akkuyu nükleer santralinin ikinci güç ünitesini başlatmak için çevrimiçi bir etkinliğe katıldı ve yakın zaman içerisinde görüşmeyi kabul ettiler. Ayrıca, bu nükleer santralin üçüncü bloğu için “ilk beton” u dökme temelini attılar, bu da bloğun inşaatının fiilen başlatılması anlamına geliyor.
Olay dikkat çekicidir, bu gelişme, sadece Ortadoğu'da değil, dikkate değer bir sosyal ve siyasal dalgalanmalara neden olmuştur. Ayrıca nükleer santralin ikinci güç ünitesinin faaliyete geçmesinden sonra bu yapının dünyanın en büyük nükleer inşaatı olduğunu söyleyebiliriz. Katar kökenli haber ajansı Al Jazeera, bu bağlamda Akkuyu inşaat projesinin Türkiye'nin 20 milyar dolarlık en büyük yatırımı olduğunu hatırlatıyor. Ülkeye 4.800 megawatt enerji sağlayacak ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın güvenlik standartlarında öngörülen dünya nükleer topluluğunun tüm modern gereksinimlerini karşılayacak. Bu, Erdoğan'ın 2023 vizyonunun bir parçası. Çalışmaya başlaması, modern Türk devletinin kuruluşunun 100. yıldönümüne denk gelmelidir. Projenin kendisi, ülkenin enerji ithalatına olan bağımlılığını azaltmayı hedefliyor. Nükleer santralin tamamlandığında İstanbul'un enerji gereksinimi ve Türkiye'nin tüm gereksiniminin % 10'unu karşılaması bekleniyor. İnşaatta 10 bin kişi çalışıyor. 3.500 kişilik istihdam daha yaratılması planlanıyor. Rus tarafı etkin olarak Türk tarafını inşaat alaında değerlendiriyor, malzeme siparişlerinin önemli bir kısmının yerine getirilmesi Türkiye'de gerçekleştiriliyor.
Al Jazeera'ya göre, Türkiye “sivil nükleer endüstrinin gelişmesi ve entelektüel potansiyelin birikimi sayesinde, en azından bölgesel düzeyde askeri olmayan bir nükleer güç olma potansiyeline sahip durumda bulunuyor.” Ankara barışçıl amaçlarla atom enerjisi üreten küçük ülkeker kulübüne katılabilir. Putin'in ikinci güç ünitesinin lansmanına yönelik etkinlikte belirttiği gibi, yeni proje nükleer enerji alanında yeni bir kuşak Türk uzmanların ortaya çıkmasına katkıda bulunacak, 220 Türk bilim insanı şu anda Rus üniversitelerinde eğitim görüyor. Ayrıca Sözcü gazetesine göre, Akdeniz'deki limanlarda liman, terminal, ticari işletme, idari bina inşaatlarına da yakında başlanacak. Gazeteye göre, “Moskova ve Ankara'nın birçok alanda yan yana faaliyet göstermeye başladıklarında stratejik bir ortaklık kurmaya yönelik geniş kapsamlı planları var”, Akkuyu NES'ne ek olarak aklımızda “Türk Akımı” doğalgazı boru hattı ve Rus S-400 Füze sistemi. Ancak sadece bunlar değil.
Türk uzmanlar, Moskova'nın Suriye üzerinden Akdeniz'e erişimiyle Rusya ve Türkiye'nin çıkarlarının pek çok alanda tamamen örtüşmese de birleşmeye başladığını belirtiyor. Bu arada, bu gerçek, Erdoğan tarafından, Putin ile yaptığı bir telekonferans sırasında, “Rusya-Türkiye diyaloğunun sonucunun hem ikili ilişkilerde hem de Dağlık Karabağ'dan Libya ve Suriye'ye kadar pek çok alanda göze çarpmaktadır” diye değerlendirildi. Ve daha ilerisi. Aynı uzmanlar, “liderlerin kişisel diplomasisi altında çok yönlü ve çok disiplinli işbirliği için ciddi bir temel atıldığına” inanıyorlar. Buna dayanarak, Akdeniz'de Türk-Rus askeri-siyasi ittifakının “dünyanın bu bölgesindeki Türk karşıtı cepheye karşı bir denge” olarak ortaya çıkma olasılığı hakkında önemli varsayımlar yapılmaktadır.
Ama bu aşamaya gelinip gelmeyeceğini söylemek zor. Sonuçta Türkiye, ekonomiyi ve siyaseti geleneksel olarak farklı boyutlarda ele alarak “böldüğünde” bir NATO üyesi olarak çok vektörlü bir dış politika izliyor. Yine de, Ankara ile Moskova arasında, ulusal çıkarlarının belli bir anlayış çerçevesi içerisinde bir tür ilişki gelişti. Putin, “Erdoğan'la belirli konularda farklı görüşlerimiz var, hatta bazen zıt görüşler var. Ama bu sözünü tutan bir adam, erkek adam. Eğer olayın ülkesi için yararlı olduğunu düşünürse, sonuna kadar gider. Bu bir öngörülebilirlik unsurudur, kiminle uğraştığınızı anlamak çok önemlidir” dedi. Sonuç olarak, Türkiye'nin Batı dünyasının ve Ortadoğu'nun birçok ülkesi ile ilişkilerinde ciddi sıkıntılar yaşarken, Rusya ile ilişkilerinin de bu tabloya göre zıt yönde ilerlediği ortaya çıkıyor. Ekonomi, ticaret, enerji ve turizm alanlarında muazzam bir işbirliği yoğunlaşması bulunuyor.
Nitekim iki ülke arasında uluslararası ilişkilerde pek rastlanmayan bir “çatışma ve rekabet alanlarında işbirliği” şeması oluşturulmuştur. Rusya ve Türkiye, aralarında ciddi anlaşmazlıklar olsa bile, anlaşmazlıkları pragmatik bir biçimde ele alarak birbirlerine eylem alanı açmaktadır. Sorun, Rusya ile yakınlaşan Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde bunu nasıl dengeleyeceğidir.
Kaynak: https://regnum.ru/news/polit/3212980.html
www.abhazyam.com