27/03/2021. Moskova. 27 Mart 2021. REGNUM. Stanislav TARASOV. Çeviri: Fatih Atan (A’tanba – Тванба). Bugün için Transkafkasya'da şu şema görüntüsü görülebilir: Brüksel ve Tiflis gözünde Moskova bir “saldırgan”, Bakü, başarılı Karabağ savaşından sonra Rusya'nın ortağı, Erivan Moskova'nın stratejik müttefiki. Teorik olarak, Brüksel'in Ankara'yı Güney Kafkasya'daki çıkarlarının şefi yapmak için çok çaba sarf edeceği varsayılabilir. Ancak, Ankara, batılı ortaklarından, şu anda hazır olmadıkları Orta Doğu'daki politika vektöründe değişiklikler önerebilir.
Avrupa Birliği, BM ve AGİT eş başkanlığında Abhazya, Gürcistan, Güney Osetya, Rusya ve ABD temsilcilerinin katılımıyla Cenevre'de düzenlenen Güney Kafkasya'da Güvenlik ve İstikrarın Sağlanması Konulu Uluslararası Cenevre Görüşmeleri’nin 52. turunun ardından (Rus heyetine Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrei Rudenko başkanlık ediyordu), Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından “Tiflis, bir yandan Suhum ile ve diğer yandan Tskhinval ve diğerleri arasında güç kullanmama konusunda yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma imzalamalıdır” çağrısında bulunan bir mesaj yayınladı.
Açıklama metninde “Böyle bir belgenin aciliyeti, diğer konuların yanı sıra, Gürcistan’ın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne zorunlu entegrasyon planları da dahil olmak üzere ABD ve NATO’nun Güney Kafkasya’daki askeri-politik faaliyetlerinin artmasıyla ortaya çıkıyor” vurgulamasında bulunuluyor. Bugün Rusya ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin iki format çerçevesinde düzenlendiğini anımsayalım: 2008 yılından bu yana AB, BM ve AGİT arabuluculuğunda Gürcistan, Rusya, ABD, Abhazya ve Güney Osetya heyetlerinin katılımıyla gerçekleştirilen Cenevre Görüşmeleri, ve ayrıca “Gürcistan Hayali” koalisyonunun ülkede iktidara gelmesinin ardından 2012 yılının sonunda kurulan “Karasin – Abashidze ”ikili görüşmeleri. Bu formatlar çerçevesinde, Tiflis, Tskhinval ve Suhum arasında bir barış anlaşması imzalanması sorunu bir çok kez gündeme getirildi. Ve her seferinde bu süreç kesintiye uğradı. Görünüşe göre bu kez de olaylar önceki senaryoya göre gelişiyor. Gürcistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Lasha Darsalia'ya göre Gürcü tarafı, altı noktadan oluşan 2008 ateşkes anlaşmasının kendi kendine yeterli olduğuna ve herhangi bir ilaveye gereksinim duyulmadığına inanıyor.
Ancak daha sonra Gürcistan'ın NATO'ya zorunlu entegrasyonu sorusu ortaya çıkıyor. Bu, NATO Şartının 5. Maddesini Güney Osetya ve Abhazya'ya doğru genişletmeden uygulanacağı anlamına mı geliyor? Burada netlik bulunmuyor, ancak Eylül 2019'da Brüksel, eski NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in çağrısına göre, Gürcistan'ın ayrılıkçı cumhuriyetlerin topraklarında Beşinci Madde'yi uygulamadan Gürcistan'ın NATO'ya katılıp katılamayacağına dair görüşlerini Tiflis'e dayatmaya çalıştı. Rasmussen’in planına göre, Gürcistan ittifaka ilk aşamada katılırsa, NATO üyesi devletlerin herhangi birine karşı yapılacak olan saldırıda “birimiz hepimiz hepimiz birimiz için” ilkesiyle sadece Gürcistan yönetimi tarafından denetlenen bölgeya yapılacak olan saldırganlığı etkisiz hale getirmek için müdahalede bulunmayı öngören bu madde geçerli olacaktır. Doğal olarak Abhazya ve Güney Osetya toprakları bu bölgenin dışında kalıyor. Aynı zamanda, Gürcistan'ın NATO'ya entegrasyonu, 1949 Antlaşması'nın Altıncı Maddesinin değiştirilmesiyle mümkün olabilir; bu Abhazya ve Güney Osetya’nın Gürcistan’ın tanınan sınırları içerisindeki toprak bütünlüğüne geçişine kadar beşinci maddenin geçici olarak uygulanmayacağı anlamına geliyor. Sorunları savaş noktasına getirmemek ve aynı zamanda Gürcistan'ı NATO bünyesine kabul etmek için, Abhazya ve Güney Osetya topraklarının örgütün tüzüğünün Beşinci Maddesinden geçici olarak çıkarılmasıi önerildi.
Bu gelişmenin Tiflis tarafından belirsiz bir şekilde algılandığı açıktır. Bir çok uzman, Batı'nın Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü desteklemeyi reddettiğine ve ona cumhuriyetler üzerindeki iddialarını geri çekmeyi önerdiğine inanma eğiliminde bulunuyordu. Evet ve şimdi de Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın Tskhinval ve Suhum ile barış anlaşması imzalama önerisine aynı biçimde tepki veriyorlar. Yine de bu sorun ortadan kaldırılamadı. Geçen gün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg düzenlediği basın toplantısında Brüksel'in “hem Ukrayna hem de Gürcistan'ın çeşitli NATO misyon ve operasyonlarında destek vermesini memnuniyetle karşıladığını” belirtti. Onun sözlerine göre, “NATO'nun 2030 stratejisinin de bir parçası olan kilit mesaj, komşularımızla ortaklığımızı güçlendirmek için başka neler yapabileceğimizdir, çünkü komşularımızı istikrarlı ve müreffeh tutmak bizim yararımızadır.” Elbette NATO, Gürcistan'ın Suhum ve Tskhinval ile ilgili sorunların çözümünü ittifakın omuzlarına kaydırmaya çalıştığını anlıyor. Moskova şunu soruyor: Bu iki cumhuriyetle bir anlaşma imzala ve nereye istiyorsan git (Defol Git – abhazyam.com). Dahası, ittifak ve onun liderleri Abhazya ve Güney Osetya'da risk görüyor, bu nedenle Gürcistan'a “bu sorunu, NATO’dan bağımsız olarak çözmesi” çağrısında bulunuyorlar.
Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında belirtildiği gibi, “Amerika Birleşik Devletleri ve NATO'nun TGüney Kafkasya'daki artan askeri-politik uygulamalarıyla” bağlantılı olan koşullar da var. Doğru, bunun tam olarak ne tezahür ettiği açıkça belirtilmemiştir. İttifak stratejistleri, Dağlık Karabağ'daki savaşın Rusya'nın Güney Kafkasya'daki konumunu güçlendirdiğini kabul ediyorlar. Bir NATO üyesi olan Türkiye, çatışmaların sona ermesinde Moskova ile fikir ayrılığı içerisinde ki bir ortak olarak hareket etti. Stoltenberg'in dediği gibi, Ankara eylemlerini ittifakla birlikte koordine etmedi, “NATO bu çatışma içerisinde yer almadı.” “Rus tehdidi” bahanesiyle, ittifak yapıları Gürcistan'da konuşlandırıldı, ancak Karabağ savaşından önce orada ortaya çıktılar. NATO artık Karadeniz'deki varlığını genişletmeye başlamış olsa da, bu faktör uzmanlar arasında tartışmalı bir alan. Bunların arasında “Brüksel'in Karadeniz bölgesinde bir yer edinme planlarının Ankara kadar, Moskova'yı hedeflemediğini” savunanlar var, NATO üyeliğine rağmen Türkiye'nin bir dizi konudaki tutumu genel görüş ile çelişiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Yunanistan, Fransa, Almanya ve ABD ile ciddi çelişkileri var. Ancak NATO, Ankara'yı ittifak içerisinde görmek ve Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşmayı azaltmak istiyor.
Bu durumda, Gürcistan faktörü NATO için sadece bir arka plan ve öncelikli olmayan bir sorundur, Tiflis ise sadece kurnazca sözler ve çeşitli destek önlemlerinin seraplarıyla kafasını karıştırıyor. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde Gürcistan'da, Brüksel'in eski Başkan Saakaşvili'nin destekçilerinin gücünü eski haline getirme planları yaptığı ve füze savunma sistemlerini konuşlandırmaya hazırlandığı söylentileri dolaştı. Bugün için Güney Kafkasya'da şu şema görüntüsü görülebilir: Brüksel ve Tiflis gözünde Moskova bir “saldırgan”, Bakü, başarılı Karabağ savaşından sonra Rusya'nın ortağı, Erivan Moskova'nın stratejik müttefiki. Teorik olarak, Brüksel'in Ankara'yı Güney Kafkasya'daki çıkarlarının şefi yapmak için çok çaba sarf edeceği varsayılabilir. Ama nasıl? Ne de olsa Tiflis, Türkiye üzerinden Avrupa-Atlantik entegrasyonunu asla kabul etmeyecek. Ayrıca, Ankara, batılı ortaklarından, şu anda hazır olmadıkları Orta Doğu'daki politika vektöründe değişiklikler önerebilir. Karabağ savaşının sonuçlarının ardından Türkiye, bölgede 3 + 3 adında (Türkiye, Rusya, İran, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan) yeni bir işbirliği platformu oluşturdu. Bu platform, Tiflis için dezavantajlı, çünkü orada Moskova var, ilk olarak bunu bir “tehdit” olarak görüyor ve ikinci olarak Gürcistan, Batı'nın katılımı olmadan oluşabilecek olan jeopolitik yapılanmadan memnun değil.
Ve sonra, ne derse desin, Tiflis “büyük jeopolitik topluluk” un dışına çıkacak. Tarihsel olarak, her zaman bu biçimde olmuştur ve öyle de kalmıştır.
Kaynak: https://regnum.ru/news/polit/3226867.html
www.abhazyam.com