VLADİMİR RYABTSEV “SUHUM’DA BULUNAN RUSLAR, BATUM’DAKİ TÜRKLERİN DAVRANDIĞI GİBİ DAVRANMIYOR. TÜRKLER, ŞEHİRDEKİ KÜTÜPHANEYİ SATIN ALDILAR VE ORADA KUMARHANE KURDULAR! II. KARABAĞ SAVAŞI SONRASI GÜRCİSTAN’I ‘TÜRK KISKACI’ SIKIŞTIRACAK MI?”
28/06/2021. Moskova. 19 Haziran 2021. REGNUM. Vladimir Ryabtsev. Çeviri: Fatih Atan (A’tanba - Тванба). (Vladimir Ryabtsev: Rostov Devlet Üniversitesi “Felsefe – Sosyal bilimler Fakültesi -1974 mezunu. Felsefe Profesörü – “İki kutuplu dünyada Karadeniz-Hazar bölgesinin jeopolitik özellikleri”, “Çerkes sorunu”,” 2014 Olimpiyatları ve Gürcistan'ın Kafkasya'daki politikası” ve daha birçok eseri bulunuyor.)
“Değerli okuyucular, aşağıda Felsefe Profesörü Vladimir Ryabtsev tarafından Türkiye’nin Gürcistan’da ki uygulamaları hakkında ki uzun araştırma yazısını dikkatli bir biçimde okumanızı diliyorum.
Çünkü ABD yönetimi tarafından Türkiye’yi yöneten AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanı olarak seçildiğini unutmayalım. BOP tarafından Kafkasya bölgesinde uygulanan politikaların bir parçası da, Gürcistan’da uygulandığı gibi, Abhazya ve Kuzey Kafkasya Bölgesinde de uygulanmaya çalışılıyor.
Abhazya Cumhuriyeti’nde Diaspora insanları tarafından 1994 yılı sonrasında açılan “Başaran Kolej” eğitim kurumu, şirket ve islami – insani vakıflarla bu politika yaşama geçirildi. Yıllardan beridir de Suhum’da, Diyanet’in desteği ile bir cami inşa edilmesi projesi, sürekli olarak gündeme getiriliyor.
Benzerleri, Kuzey Kafkasya ülkelerinde “Çerkesya!” ve “Çerkes-İslam!” politikaları adı altında sürdürülüyor.
İşte, Gürcistan’da neler olduğunu görerek, yukarıda ona göre önlem almak da, Abhazya Cumhuriyeti Devleti ile Rusya Federasyonu Devleti Yöneticilerine düşüyor.
Bizden uyarması.
Abhazyam.com Genel Yayın Yöneticisi
Fatih Atan (A’tanba - Тванба).”
***
Vladimir Ryabtsev:
II. KARABAĞ SAVAŞI SONRASI GÜRCİSTAN’I ‘TÜRK KISKACI’ SIKIŞTIRACAK MI?”
Gürcistan'daki devlet yetkilileri, Türk devletlerinin “yakınındaki” Hıristiyan komşusu için hiç bir sevgi duygusu hissetmediğini ve Sakartvelo'ya (Gürcistan’a – abhazyam.com) yalnızca pragmatik davrandığı konusunda mutabık olmalarına rağmen, jeopolitik ve ekonomi gerçekleri yok olarak görmemelidirler.
Tiflis'teki hükümet yönetiminin bugünkü “sakinleri” Avrupa-Atlantik dünyasına entegrasyon hakkında ne kadar harika hülyalar dile getirirlerse getirsinler – “dostumuz ve kardeşimiz ABD'dir”, “NATO olmadan yaşayamayız ”ve benzeri şeyleri söylerse söylesinler, onların içinde bulundukları coğrafya gerçeğini reddedemezler: gerçekte hükümet yürüttükleri ülke, iki güç merkezi arasında sıkışmış durumda bulunuyor – Bunlar, “kuzeydeki büyük komşu ”(146 milyonluk Rusya) ve “Türk dünyası” 83 milyon Türkiye ve 10 milyondan fazla Azerbaycan tarafından temsil edilmektedirler.
Gürcistan'daki devlet yetkilileri, bu Türki devletlerin “yakınındaki” Hıristiyan komşusu için hiç bir sevgi duygusu hissetmediğini ve Sakartvelo'ya (Gürcistan’a – abhazyam.com) yalnızca pragmatik davrandığı konusunda mutabık olmalarına rağmen, jeopolitik ve ekonomi gerçekleri yok olarak görmemelidirler. Ankara ve Bakü, Gürcistan'ın (elbette) sadece Türk pasyansında (oyun kağıtları ile bakılan fal bakma oyununda – abhazyam.com) rol oynayabilecek derecedeki zayıflığının açık bir işareti olarak Tiflis'in resmen kendilerine karşı aşırı bir biçimde bağlı olduğunu kesinlikle doğru bir biçimde algılıyorlar. Gürcüler sadece Ankara ve Bakü'nün kanatları altında bulunuyor. Her şeyden önce tabii ki Ankara’nın. Gürcüler, daha fazlasına güvenemezler. Aynı zamanda - hem siyasi hem de ekonomik olarak - “Osmanlıların torunlarına” olan bağımlılıkları, denildiği gibi, normların üzerindedir. Bundan dolayıdır ki, Türkler Gürcistan'ın açık alanlarında canlarının istediği gibi davranıyorlar: gayrimenkul satın alıyorlar, kendi işletmelerini kuruyorlar, firma ve şirketler açıyorlar, ekonomiye önemli miktarda para yatırıyorlar. Ve bugün bu zaten etkileyici bir rakam - neredeyse 2,5 milyar dolar yatırımları bulunuyor. Türkiye şu anda Gürcistan'ın en büyük ticaret ortağı ve Türkiye ile olan dış ticaret hacmi sürekli artıyor (resmi verilere göre ticaret hacmi, sadece 2021'in ilk çeyreğinde yüzde 3,7 büyüdü).
Ancak Türkiye açısından “küçük” ve kaynakları kısıtlı bir ülkeyle ticaretinden çok daha önemli şeyler bulunuyor. Ne de olsa bu, Karadeniz-Kafkas-Hazar bölgesinde ve genel olarak Avrasya'da geniş kapsamlı çıkarları olan Türkiye'den söz ediyoruz. Unutmayalım ki bu durumda 2020 itibariyle nominal GSYİH açısından dünyada 20. ve SAGP GSYİH açısından 11. sırada yer alan büyük bir bölgesel güçle karşı karşıyayız; son derece gelişmiş bir askeri-sanayi kompleksine ve parayla dolu bir orduya sahip bir ülke ile, personelinin % 13'ünden fazlası yurtdışında olan (2020'nin başında, Türk ordusu 12 ülkede ve bölgede bulunuyordu) bir yapı; Global Firepower gibi yetkili bir derecelendirmeye göre, dünyadaki 138 ordu arasında 11. sırada yer alan ordu (NATO'da ikinci sırada ve Orta Doğu'da ise hiç de eşit bir durumda bulunmuyor. Ve pandemi ile mücadelesinde kimseyi kurtarma çalışmasında bulunmayan, dünyada süren finans ve mali krizin Türkiye'deki sosyo-ekonomik durum üzerinde olumsuz bir etkisi olmasına rağmen, bu ülke ekonomik ve askeri potansiyelini koruyor ve bölgesel ve dünya meselelerinde önemli bir rol oynamayı sürdürüyor [1]. Türkler potansiyellerine göre uygun bir biçimde, hatta bazen kibirli bir biçimde “kendilerini kuşatıyorlar” (Gürcüleri – abhazyam.com).
Eğer Gürcistan'dan ciddi olarak söz edecek olursak, Türkiye'nin Gürcistan ile yakın işbirliği ne bugün ne de dün başladı. RT Erdoğan'ın 2002 yılında iktidara gelmesinden hemen sonra Sakartvelo (Gürcistan ) Türk etkisinin yörüngesi içerisine düştü. Aynı zamanda stratejik ortaklık ilişkilerinin hızlı oluşumu ile verimli bir zemine oturdu. Gerçek şu ki Türkiye, Gürcistan'ın bağımsızlığını resmen tanıyan ilk ülkelerden biriydi (Aralık 1991'de) ve 1992'de iki önemli belge imzalandı - Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Güvenliğin Güçlendirilmesi Antlaşması ve “Kafkasya Bölgesinde Barış, Güvenlik ve İşbirliği Bildirgesi”; birkaç yıl sonra da, her iki ülkenin ülke içi pasaportlarını kullanarak ülke sınırlarını geçme olanağı sağlanarak vizesiz bir sınır geçiş rejimi oluşturuldu. Ankara, Gürcistan'ın Rusya ile 2006'da gerçekleşen olaylar sonrasında, ilişkilerini fiilen kopardığı anı bekledikten sonra kendi hamlesini yaptı - ekonomik bir hamle. 2006 yılından sonra ülkeler arasındaki ticaret hızla artmaya başlamıştır. Yavaş yavaş Türkiye, dış ticarette Gürcistan'ın ilk ve ana ortağı haline geldi. “Olumsuz” coronavirüs koşullarının bile engelleyemediği ilişkiler bugün de öyle sürüyor...
Türkiye'nin Gürcistan'daki ekonomik varlığı gerçekten etkileyici. Ve bu durumda sadece Türk yatırımlarının bu ülkenin ekonomisindeki payından bahsetmiyoruz (büyük ölçekliler, tüm yabancı yatırımların neredeyse% 80'i!). Ankara, Gürcistan'ın iç pazarını da fiilen ele geçirdi. Burada, uluslararası projeler çerçevesinde Gürcistan'ın Türkiye'nin yönetimine ve ekonomik yapılanmasına zaten dahil olduğunu söylemenin zamanı geldi. Gürcü tarım işletmelerinin çoğu, Ankara'nın uyguladığı projeler çerçevesinde faaliyet göstermektedir ve fiilen Türk şirketleridir. Gürcistan'a ithal edilen ithal ürünlerin %75'i Türk menşelidir. Yabancı ortaklarla iş yapan Gürcü firma ve işletmelerinin çoğu (ki bu %70'den az değildir) bir biçimde Türklerle iş ilişkilerine bağlıdır. [2].
Elbette Türkiye'nin “Gürcistan tepelerinde” (Gürcistan Tepelerinde Akşam Karanlığı Şiiri - A. C. Puşkin) askeri varlığından söz etmemek mümkün olmaz. 10 yılı aşkın bir süredir Türk subayları ve güvenlik güçlerinden “uzmanlar”, Gürcü meslektaşlarını NATO ile işbirliği programı çerçevesinde eğitiyor ve Sakartvelo (Gürcistan) güvenlik kuvvetleriyle yakın işbirliği içinde bulunuyorlar. 2012 yılından bu yana Türkiye ve Azerbaycan, Gürcistan ile ortak askeri tatbikatlar yürütüyor. Türkler, Gürcistan'daki askeri tesislerin, özellikle de SSCB'nin eski askeri üslerinin yeniden inşasına aktif olarak katılıyor (örneğin, Marneuli'deki askeri hava alanının modernizasyonuna ciddi biçimde yatırım yaptılar).
Aynı zamanda Türklere de saygı duymak durumundayız: Gürcistan ile çalışırken “yumuşak gücü” çok etkili bir biçimde kullanıyorlar ve yatırımlarının getirisini hemen beklemiyorlar. Uzmanların belirttiği gibi, Gürcistan, Ankara'nın etkisinin yayıldığı çoğu ülkenin arka planında keskin bir şekilde öne çıkıyor: ilk olarak, aslında Türkler tarafından “satın alındı” (Sakartvelo'daki varlıkların çok büyük ölçeği) ve ikincisi, uygulama Ankara'nın gayrimüslimlerle de başarılı bir biçimde çalışabileceğini de gösterdiğinden, dünyada Türk etkisinin yayılmasını engelleyen kalıcı mitlerden birini çürüten, tarihsel olarak kendisine yabancı güçlerin Hıristiyan bir ülkede de varlığını sürdürebildiğini gösteren “yumuşak gücü” mükemmel bir biçimde kullanan bir örnek olarak görünüyor [2]. Ve şunu söylemeliyim ki bu çalışmalar sadece devlet kanalıyla değil, sivil toplum kanallarıyla, özel program ve projelerle de sürüyor.
Türklerin “yumuşak güç” araçlarının etkin kullanımına ilişkin örnekler için çok uzağa gitmeye gerek yok. Gerçekler, Türkiye'nin Gürcü “platformunda” etkisinin dini, ekonomik ve eğitimsel bileşenlerine ağırlık verdiğidir. Azerbaycan toplumunun yoğun bir şekilde yaşadığı Kvemo-Kartli ve Kakheti bölgelerinde, diğer şeylerin yanı sıra, kardeş Azerbaycan'ın yardımını aktif olarak kullandığı da açıktır. Şu anda tüm Türkiye yanlısı kamu kuruluşları ve insani yardım projeleri ağının, Türkiye Uluslararası İşbirliği ve Kalkınma Ajansı'nın (TİKA) himayesi altında faaliyet gösterdiği de belirtilmelidir. TİKA, 1994 yılından itibaren, Gürcistan topraklarındaki çalışmalarını ve farklı yönlerde yürütmeye başladı: turizm, kültür, eğitim, sağlık, yoksullara insani yardım vb. Gürcü üniversitelerindeki hedefleri ise, öğrencilerin ilgileneceği özel bölümlerin açılması olarak görülüyor. Türkiye'nin tarihini ve kültürünü derinlemesine inceleyen bölümler.
Ayrıca M. Yunus Emre Vakfı olarak (2007'de kuruldu, 2009'da çok taraflı faaliyetlerini dünya çapında genişletmeye başladı). Vakıf, Gürcistan'da çeşitli kültürel etkinlikler düzenliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ise çalışmalarında, öncelikle camilerin restorasyonu ve inşası, Türkiye'de ilahiyat kurslarında okuyacak öğrencilerin seçimi ve İslam'ın Gürcistan’ın Hristiyan nüfusu içerisinde yayılması ile ilgili konularla ilgilenen yukarıda belirtilen kurum ve vakfın gerisinde kalmamaktadır. [3].
Türkiye genç nesil Gürcülerle çalışmaya çok önem veriyor. Ve dikkat edin, parayı boşa harcamaz. Yani, 2006-2008'de. Türkiye'de eğitim görmüş eski öğrenciler Gürcistan'da çeşitli Türk yanlısı gençlik örgütleri kurdular (“Huzur”, Gürcistan Müslümanları Derneği ve Gürcistan Eğitim ve Gençlik Yardımı Derneği). Geçtiğimiz yıllarda ise, sadece listede yer alan kuruluşlar değil, başkaları da bulunuyor ve bunların sayısı önemli ölçüde arttı ve yerel halk arasında resmiyet ve sempati kazandılar. Bu sempatide büyük bir rol, dini bayramlarda muhtaç ailelere karşılıksız olarak yapılan yardımlar önemli rol oynadı.
“Huzur” vakfı ve Gürcistan Müslüman Cemiyeti kuruldukları günden itibaren Türk misyonerlerin Gürcistan'da yürütmüş oldukları sosyal, dini ve insani süreçlere etkin olarak katılmıştır. Müslüman topluluklarda eğitim kurslarında din ile birlikte Türkçe, Gürcüce ve İngilizce öğretilirken, bilgisayar okuryazarlığı da sağlandı. Son yıllarda Gürcistan Eğitim ve Gençlik Yardımı Derneği, eğitimlerine Türk üniversitelerinde devam etmek isteyen adaylar için hazırlık kursları düzenlemektedir. Program, Türk büyükelçiliğinin de aktif desteğiyle uygulandı. Örgüt ayrıca dini propagandaya adanmış ve gençleri Türk yanlısı örgütlere çeken insani yardım dergisi olan “Uğur”u da yayınladı. Son yıllarda Azerbaycan Gençlik Yardım Fonu ile Gürcistan'da çalışan Türk işadamları kamu derneğin e maddi yardım desteği verdiler. Bir zamanlar Tiflis'te, 1995 yılında Türkler tarafından kurulan Tiflis'teki Uluslararası Karadeniz Üniversitesi (İBSU) aktif olarak çalıştı (Gürcistan'daki “Çağlar” eğitim kurumları ağının bir parçasıdır), ancak son zamanlarda R. T. Erdoğan rejimine karşı olan Fethullah Gülen hareketi ile ilişkilendirilerek bu çalışmalarından dolayı önemli zorluklar yaşadı. (R. T. Erdoğan Rejimi, başka ülkelerde Fethullah Gülen okulları ve eğitim kurumlarının kapatılması ve yetkililerinin TC’e getirilmesi konusunda ciddi olarak çalışırken, Gürcistan’da çalışanlar için gevşek davranıyor – Abhazyam.com).
Türkiye tarafından, sadece TİKA aracılığıyla değil, Gürcistan topraklarında da farklı özel kuruluşlarla da çeşitli ekonomik projeler yürütülüyor. Ağırlıklı olarak Türk işadamları inşaat, ulaşım ve tıp alanlarıyla ilgileniyor. Türk iş adamları, faaliyetlerini yürütmek için kendi bankalarından kredi biçiminde kolayca finans desteği bulmaktadırlar. Ayrıca Türkler, Gürcistan'ın doğal kaynaklarına büyük ilgi göstermekte ve bir zamanlar bu ülkede aktif olarak tarım arazileri satın almaktadırlar. Bu gerçek toplumda tepki doğurdu, 2018'in sonunda, Gürcistan hükümeti nüfusun tepkisine kulak verdi ve Gürcü topraklarının yabancı mülkiyetine yasak getirdi. 2007'den bu yana Türk şirketi olan TAV Havalimanları Holding, Gürcistan'da Tiflis ve Batum'da 17 milyon dolarlık yatırım yaparak iki havalimanı inşa etti ve yeniledi. Batum hava limanının Türkiye’nin Hopa şehrine yakın konumu nedeniyle Türklerin havalimanını kendi iç hava limanı olarak kullanmaları ve hatta burada ek ayrıcalıklara sahip olmaları oldukça ilginç bir konum yaratıyor. [4].
2004 yılına kadar Rus yanlısı Aslan Abaşidze'nin Türklerin dolaşmasına izin vermediği ve 2007 sonbaharına kadar Rusya Federasyonu'nun Güney Kafkasya'daki 12. askeri üssünün bulunduğu Acaristan’a gelince, bugün buradaki resim oldukça şaşırtıcı görünüyor. Fiili olarak burası neredeyse Türkiye konumunda görünüyor. Ankara'nın bu topraklardaki “sessizce” genişlemesi, farklı yönlerde o kadar hızlı ve etkili bir biçimde gerçekleşti ki, Gürcistan'ın bu bölgesinin Türkler tarafından fiilen ilhakını konuşmanın zamanı geldi [5]. Türklerin, 70 yıldır Gürcistan SSC'nin bir parçası olan Acaristan'ın kendilerine neredeyse erişilmez olmasının intikamını alırcasına, yeniden çok heyecanlandığı ve bu bölgeye kendi toprakları gibi baktığı izlenimi ediniliyor. Türkiye'nin modern haritalarında Batum ve Kars Antlaşması'nda belirlenen bitişik bölümün tamamı uzun zamandır Türk toprağı olarak görülüyor [6]. (Aslan Abaşidze - 1938 Batum doğumlu - 1991 ve 2004 yılları arasında Acara Özerk Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığı görevinde bulundu. 2004 yılında Mihail Saakaşvili yönetimi ile yaşanan kriz sonrasında, Türkiye’nin de garantörlüğü altında bulunan Acara Özerk Cumhuriyeti, Gürcistan’a bağlandı. Aslan Abaşidze’de Moskova’ya kaçmak zorunda kaldı – Abhazyam.com)
Literatürde de belirtildiği üzere [7] Batum'un merkezinde dolaşmaya değer alanlarda - ve her adımda kafeler, mağazalar, restoranlar, oteller ve masaj salonlarıyla karşılaşacaksınız. Bu müesseseler açık durumdalar ve Türkler tarafından işletiliyor. Onlar bu işyerlerine sahipler ve yerel vatandaşları çalıştırıyorlar. Türkler hızlı bir biçimde Acaristan’ı doldurmuş görünüyorlar. Türkçe konuşmalar her yerde duyuluyor. Buradan etkin bir biçimde gayrimenkul satın alıyorlar. Özerk cumhuriyette neredeyse tüm çalışma alanları onların elinde. Ayrıca Türkler, kendi yurttaşlarını işletmelerinde ve firmalarında çalışmaya davet ediyor. Sarp sınır kapısında Türkler için sınır geçişi, basit koşullu bir kavram olarak görünüyor (kontrol noktasından sorunsuz geçerler, otobüse binerler ve Batum'a giderler). Türk parasıyla yapılan yerel havalimanı Türk şirketi tarafından işletiliyor. Türkiye'den gelenler için gümrük işlemleri yapılmamaktadır. İstanbul veya Ankara'dan gelenler yarım saatte kara sınırına ulaşarak Hopa ve Rize illerindeki akrabalarını ziyaret edebilirler. Ve dahası var. Acaristan'da faaliyet gösteren tüm Müslüman kuruluşlar Türk hükümeti tarafından finanse edilmektedir. Bu kuruluşlar yerel gençleri işe alıyor ve onları Türk medreselerinde okumaya gönderiyor. Bu öğrenciler, Acaristan’a döndüklerinde, İslam'ın aktif propagandacıları haline geliyorlar. Acaristan’da, Türk STK'larından gelen parayla Batum civarında zaten bol olan yeni camiler yapılıyor. Böyle bir politikanın ana hedefi gün ışığı gibi açıktır: yerel nüfusun mümkün olduğunca çoğunu İslam'a dönüştürmek. Bu gerçekler uzayıp gidebilir...
Bu bağlamda Gürcü makamlarına bir soru sormak istiyorum: Rusya'yı “Gürcistan’ın topraklarını işgal ettiği” iddia edilen bir ülke olarak ne kadar boş yere lanetlediler, Suhum ve Tskhinval’e onları çok kızdıran hakaretler savuruyorlar mı? Şimdi ülkelerinin güneybatısında - Acaristan'da yaşananlar. Ne Abhazya'da ne de Güney Osetya'da böyle bir şey yok: Bırakın ilhak, askeri işgal yok, Ruslar tarafından gayrimenkul satın alınamıyor, çeşitli otellerin, eğlence tesislerinin, kumarhanelerin, mağazaların vb. büyük ölçekli inşaatı yok. , yani, bugün Acaristan'da olanların hiçbirisi yok!
Yani durum bu, ancak Suhum'da bulunan Ruslar, Batum'daki Türklerin davrandığı gibi davranmıyor. Nasıl? Evet, çok basit - onların istedikleri gibi! Türkler şehirdeki merkez kütüphaneyi satın aldılar ve orada bir kumarhane yarattılar! İşte, bu kadar. Hadi, evet diyelim: Rusya'nın eski Gürcü bölgelerinde askeri üsleri bulunuyor, “bir vesile ile” Gürcistan’a miras kaldı (Bırakalım bunun için Bolşevikler’e teşekkür etsinler!); Peki, bu genç cumhuriyetlerin bazı sakinleri Rus vatandaşlığı alıyor - ne olmuş yani? Bunun yasal dayanakları bulunuyor: Birincisi, Rusya, Gürcistan’ın etno-milliyetçiliğine karşı savaşmak durumunda kalan bu genç devletlerin bağımsızlığını tanıdı ve ikincisi, Moskova, Suhum ve Tskhinval, aralarında müttefik yükümlülüklerini uluslararası hukuk yollarını kullanarak açıkça resmi duruma getirdiler. Bugünkü Gürcistan'da 350 bin kişinin yaşamış olduğu Acaristan hakkında, Gürcistan ile Türkiye arasında bu koşullara benzer bir durum bulunuyor mu? Bildiğimiz kadarıyla hayır. Ve bu arada, Bolşevikler ve Kemalistler tarafından 1921'de imzalanan ve Güney Kafkasya'da yüz yıl boyunca devletlerarası ilişkileri düzenleyen iki temel anlaşmanın geçerlilik süresi - Kars ve Moskova - bu yıl sona erdi. Bundan sonra ne olacak? Bu konu hakkında henüz bir netlik bulunmuyor. Üstelik bu konuda herkes sessiz: Moskova, Ankara ve Tiflis. Bu konudaki bazı düşünceler sadece bilimsel konularda ve uzmanların tartıştığı ortamlarda kulaklara hoş gelmektedir. [8].
Bugünkü çağdaş Gürcistan'da yaşayan herkesin Acaristan'daki durumu ve aslında Sakartvelo'daki (Gürcistan’daki) Türk varlığını beğendiğini söylemek abartı olur. Bu durum, bu ülkenin açıkça gözü dönmüş siyasi elitlerinin çoğu ve ticari çıkarlarını en üst düzeyde gerçekleştirmeye çalışan iş çevreleri, ayrıca güç alanlarındaki çıkarları için lobi yapan siyasete yakın çevreler ve hizmet veren medya camiası tarafından beğeniliyor. Mevcut yönetici sınıf tarafından da. Evet, görünen durum bu. Ancak bazı muhalif çevrelerde ve (özellikle de) sıradan vatandaşlar arasında bu durum şimdiden hoşnutsuzluğa neden oluyor. Bugüne kadar, ancak, çekingen bir biçimde ...
Bu gelişmelere rağmen durum ortada bulunuyor. Sıradan Gürcü vatandaşları, ülkenin egemenliğini açıkça ihlal eden ve ulusun onurunu aşağı indirecek adımlar atan hükümete giderek daha sık sorular soruyorlar. Buna göre, örneğin, “Türkiye'nin cazibesi” dışında, Gürcü makamlarının Türk büyükelçiliğinin güçlü baskısı altında Ağustos 2020'deki - Selçuklu Türklerine karşı uzun mücadelesinde Gürcü krallığının ortaçağ tarihinin en önemli bölümlerinden biri olan - Didgori Savaşı'nın kutlanmasının iptal edilmesi neyi açıklıyor? [9]. Veya örneğin, bir başka soru daha: sadece Gürcüler değil (bu olay M. Saakashvili döneminde başladı) etnik olarak Gürcü kökenlilerin (Chvenebuli) arasında bulunduğu Türk göçmenlere toplu pasaport verilmesi uygulaması ne kadar haklı? (Didgori Savaşı: Gürcistan Krallığı ile Büyük Selçuklu Devleti arasında Tiflis'in 40 km batısındaki Didgori'de 12 Ağustos 1121 tarihinde gerçekleşen savaş. Gürcü tarihinde Didi Turkoba olarak bilinen Selçuklu akınları bu savaşla son bulmuştur. Abhazyam.com)
Ve bugün Batum nüfusunun %15'i zaten çifte vatandaşlığa sahip - Gürcü ve Türk ve genel olarak buna göre 65 binden fazla Türk Gürcistan vatandaşlığı aldı [10]. Soru şu: Türk misyonerlerin 2000'li yılların başından beri etkin olarak sürdürdüğü ve bugünkü Gürcistan nüfusunun %10,7'sinin zaten Müslüman olmasına rağmen, Gürcüleri “Türkleştirme” ve İslamlaştırma eğilimi ülkeyi nereye götürüyor ve ülke nereye gidecek [11]? Yetkililer, etkin bir biçmde cami inşaatının sürdüğü Marneuli bölgesinde olup bitenlere karşı neden gereksiz yere sakin olarak (kayıtsız değilse de) seyrediyor; Burada zaten baskın olarak yaşayan ve Tiflis'ten çok Bakü'ye doğru bakan Azeri toplumu, etkin olarak varlık sayısını artırıyor (Azeri ailelerin, Gürcülerin aksine, çok sayıda çocukları bulunuyor) hızlı bir biçimde ülkenin diğer bölgelerine, bunların arasında Azeri işadamlarının etkin bir biçimde yatırım yaptıkları Tiflis’e de taşınmak mı istiyorlar? Ve onlarda Gürcistan'da “ağabeyleri” gibi (Türkler – abhazyam.com) özgürce davranıyorlar. Ve Türk işi, daha önce de söylediğimiz gibi, bazen tam teşekküllü bir mal sahibi olarak küstahça davranıyor [12]. Ve Azerbaycan'ın, David-Gareji manastır kompleksi [13] bölgesindeki fiili olarak uygulamış olduğu Gürcü topraklarını ilhak etmesiyle ve Gürcistan'ın güneydoğusundaki yeni toprak ele geçirme bahanesi ile yorulmak bilmeyen “keşif” çalışmaları Gürcü halkının yüzüne atılan bir tokat değil mi?! Ve bu yutulmalı mı? Görünüşe göre evet…
Kaynak: https://regnum.ru/news/polit/3300644.html
www.abhazyam.com