RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN HEM ABD DEVLET BAŞKANI JOE BİDEN, HEM DE RUSYA DEVLET BAŞKANI VLADİMİR PUTİN TARAFINDAN KUTLANMASI OLDUKÇA İLGİNÇ DEĞİL Mİ?
01/06/2023.Antalya. 01 Haziran 2023. Abhazyam.com. Fatih Atan. (A’tanba - Тванба). Değerli okuyucular, sizlerle öncelikli olarak Kafkas Sürgünü’nün 259. Yıldönümü Anma ve 21 Mayıs Babalı Sürgün Anıtı açılışı törenleri hakkında görüşlerimi paylaşacaktım. Ancak Abhaz ve Kafkas Diasporasının yoğun olarak yaşamış olduğu Türkiye’de 14 – 28 Mayıs 2023 Tarihlerinde yapılan devlet başkanlığı ve milletvekili seçimleri gündeme geldi.
Doğal olarak, 2023 devlet başkanlığı ve milletvekili seçimleri hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak önceliğim oldu.
Bu öncelikte de ön planda Abhaz ve Kafkas Diasporası bulunuyor. Onların seçimlerdeki davranış biçimlerini ve oy kullandıkları siyasi partileri de kısaca irdeleyelim.
Abhaz Diasporası yoğun olarak Marmara bölgesi ve Kayseri şehri ağırlıkta olmak üzere orta anadolu bölgesinde yaşamaktadır.
Abhaz ve Kafkas Diasporası insanları, topraklarından sürülmüş, özellikle Kuzey Kafkasya’dan göç edenler, (Abhazlar hariç, onların çoğunluğu sonradan Osmanlı topraklarında müslüman oldular), Müslüman toplumlar olarak Osmanlı topraklarına geldiler. Onların Osmanlı toprakları içerisinde kültür farklılığı dışında pek fazla bir sıkıntıları olmadı, toplum içerisinde çabuk adapte oldular.
Bu adapte olma sürecinde “Çerkes – İslam!” daha sonraları da “Türk – İslam!” sentezi içerisinde yoğruldular.
Kurtuluş savaşı döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nde ki ulus devlet yaratılması sürecinde çekilen sıkıntılara, bir de Anti Komünizm politikaları eklenerek yoğrulan Kafkas toplumu sürekli olarak kendisini sağ siyasetin içerisinde buldu.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde kullanılan oy oranları incelendiğinde, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bartın, Bursa, Eskişehir, Tokat, Yozgat, Çorum, Sıvas, Kayseri gibi şehirlerde yoğun olarak yaşayan Kafkas diasporası insanlarının oy çoğunluğu, sağ siyasetin temsilcisi olan Recep Tayyip Erdoğan üzerinde toplandığı görülecektir.
Sadece, Düzce’de gerçekleşen milletvekili seçimlerinde, Cumhuriyet Halk Partisi 1. Sıra milletvekili adayı olan, Abhaz kökenli Talih Özcan’ın (Hötüş) milletvekili olarak TBMM’e gönderilmesinde bir kırılma yaşandı.
Abhaz – Kafkas Diasporası’nın önemli bir bölümü, aralarında Abhaz – Kafkas kökenli insanlarında bulunduğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından uygulanan karşı propaganda çalışmalarına rağmen, Düzce’de bir ilk gerçekleştirildi ve başarıya ulaşıldı.
Sn. Talih Özcan’a (Hötüş) TBMM çalışmalarında Abhaz ve Kafkas Diasporasına öncelik vereceğini umarak, başarılar diliyorum.
Temelde tüm Abhaz ve Kafkas Diasporasının seçimlerdeki davranış biçimine baktığımızda. 1992 – 1993 Abhazya Kurtuluş savaşı ve sonrasında Türkiye’de bulunan sağ kökenli tüm iktidarlar, Gürcistan’a destek vermiş ve günümüze kadar sürdürülen tüm alanlardaki ambargoları uygulamıştır.
Özellikle 2008 Gürcistan – Güney Osetya savaşı öncesinde AKP tarafından Gürcistan devlet yönetimine verilen silah desteği sayesinde binlerce sivil insanın ölümüne neden olunmuştur.
Günümüzde de Abhazya Cumhuriyeti’ne karşı sürdürülen ambargonun uygulayıcısı olan, AKP hükümetine karşı Abhaz – Kafkas Diasporasının önemli bir bölümünün destek vermesi, ayrı bir inceleme konusu olmalıdır.
Bir sonraki 21 Mayıs yazısında buna kısaca değineceğim.
Şimdi gelelim Türkiye genelinde yapılan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin irdelenmesine.
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüne kadar, SSCB ve batı toplumu ile sürdürülen bağımsızlık diplomasisini sürdürdü. Ancak, onun ölümü sonrasında, İsmet İnönü’nün iktidarı döneminden başlayan batı yanlısı diplomasinin kilometre taşları döşenmeye başlandı.
Demokrat Parti döneminde ise 18 Şubat 1952 Tarihinde NATO’ya katılım ile bu politika, günümüze kadar, tüm siyasi yaşamın içerisine girdi.
NATO’ya giriş döneminden itibaren, günümüze kadar uygulanan siyaset, döşenen bu kilometre taşlarına göre yaşama geçti.
Bunun en güzel örneğini TBMM’de Finlandiya’nın NATO’ya girişi yasasının kabulü oylamasında gördük. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu konudaki 180 derecelik dönüşlerini, mecliste bulunan sözde muhalefet partilerinin ve sol olduuklarını belirten sözde solcu HDP ve TİP’nin neden meclisten kaçtıkları bunun en güzel örneğidir.
NATO her koşulda, Türkiye’deki siyasetin içerisinde yer almıştır, Adalet Partisi, MHP’nin, AKP’nin ve diğer partilerin kuruluşu, parti içi siyasetlerin belirlenmesi, liderlerin seçilmesi, tasfiyesi, yeniden dizayn edilmeleri vb. bu konudaki birçok örneğini görebiliriz.
24 Ocak 1980 yılında alınan meşhur Neoliberal ekonomi politikalarının yaşama geçirilmesi amacı ile 12 Eylül 1980‘de düzenlenen askeri darbenin yaratmış olduğu siyaset yapısı, 2000’li yılların başlarında, AKP ile Ortadoğu’da ve Arap dünyasında, “Arap Baharı” da dahil olmak üzere Büyük Ortadoğu Politikası (BOP) yaşama geçirilmeye çalışıldı.
Recep Tayyip Erdoğan, ve ekibi özellikle ABD Yönetimi tarafından, o dönemde ki danışmanı olan Cüneyt Zapsu’nun belirttiği gibi bugünde “deliğe süpürülmeden kullanılıyor!”
Bu kullanma, sadece ABD ve Avrupa birliği tarafından değil, Rusya Federasyonu tarafından da yaşama geçiriliyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın elde etmiş olduğu seçim zaferinin geniş bir yelpaze tarafından kutlanması da bunun bir örneğidir.
Recep Tayyip Edoğan’ın hem ABD devlet Başkanı Joe Biden ve NATO ülkeleri devlet başkanları, hem de bugün için savaş halinde bulundukları Rusya Federasyonu devlet başkanı Vladimir Putin tarafından kutlanması oldukça ilginç değil mi?
Gelelim 21. Yüzyılın başlarında, başta CHP olmak üzere, sözde tüm muhalefet partilerinin seçim sürecindeki davranış biçimlerine.
CHP, ABD ve NATO tarafından, 1 Mart 2003 Tezkeresinin TBMM’den geçmemesinin sorumlusu olarak belirlendi ve onunla birlikte, TC Ordusu’nun dizayn edilmesine karar verildi.
Tezkerenin reddinin ardından yaşanan “Çuval Geçirme Olayının”, meclis kararına misilleme olarak gerçekleştirildiği günümüzde de hala iddia edilmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuyla ilgili 2016 yılında yaptığı bir açıklamada ise “Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz. Ben, 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler. Birileri de gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır bulursunuz” sözleri onun ne derecede konunun içerisinde olduğunu bizlere göstermektedir.
Bu gelişmeler sonrasında, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kaset operasyonu ile, daha sonra da Balyoz operasyonu ile TC Ordusu tasfiye edildi.
CHP içerisinde, ABD ve NATO yanlısı, Neoliberal poltikalara sıcak bakan bir ekip getirildi. Recep Tayyip Erdoğan tarafından uygulanan siyasete, sözde karşı çıkılıyormuş gibi yapılarak, onun önünü açan bir politika uygulanmaya başlandı.
Özellikle 15 Temmuz 2016 sözde darbe girişimi sonrasından itibaren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetimi tarafından günümüze kadar uygulanan ön açma politikalarına kısaca değinmek istiyorum.
Ancak, biraz gerilere gidelim ve 16 Haziran 2014 tarihinde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Recep Tayyip Erdoğan’ın önünün açılmasını sağlayan, eski İslam İşbirliği Teşkilatı Genel sekreteri olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına kısaca değinelim.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından desteklenerek, "oy vermeye tıpış, tıpış giderler" diyerek seçmenlerin aşağılandığı ve CHP’nin dokusuna hiçbir biçimde uymayan bu aday için MHP, BBP, DSP, LDP, TSİP gibi partilerin bulunduğu 14 Siyasi partinin destek verdiğini ve bugün bu partilerin hangi saflarda durduğunu da hatırlayalım.
15 Temmuz 2016 sözde darbe girişimi sonrasında, sol kökenli toplum kuruluşları ve Siyasi Partilerin desteği ile İstanbul ve İzmir’de düzenlenen tepki mitingleri sonrasında, kendisinden beklenen Ankara’da daha güçlü bir miting düzenlemesi beklenirken, birden bire, 12 Eylül Darbesi tarafından oluşturulan sistemin uygulayıcısı olan Erdoğan tarafından düzenlenen Yenikapı mitinginde yerini aldı, ona destek verenleri bir kez daha yanılttı.
Bitmedi, 2016 yılı başlarında, TBMM’den geçirilen ve anayasaya aykırı olduğu Sn. Kemal Kılıçdaroğlu tarafından da belirtilen milletvekilliği dokulmazlığı yasasının değiştirilmesi olayında da desteğini sürdürdü.
AKP’nin yaptığı düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen ‘Evet’ diyeceklerini belirten Kılıçdaroğlu “Anayasa’ya aykırı, halkı kandırmaya yönelik bir düzenleme geliyor. Dokunulmazlık kalktıktan sonra bizi hapse atacaklarlarsa atsınlar. Gerçek demokrasiyi bu ülkeye getirmek için, gereken tüm bedeli ödemeye hazırız. Ciddi bir karar almalı ve herşeyi göze almalıyız. HDP de ‘Evet’ demeli” diyerek, hukuksuz açıklamasına ortak aramaya çalışmıştı.
Daha sonra ne oldu? Destek verdiği anayasaya aykırı olan yasaya dayanılarak dokulmazlığı kaldırılan CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun yargılanması ve 25 yıl ceza alması nedeniyle artan toplumsal tepkiler nedeniyle, Sn. Kılıçdaroğlu, 15 Haziran 2017 Tarihinde Ankara’dan başlayarak İstanbul’da biten bir “Adalet Yürüyüşü” eylemi başlattı. Ardından, yine sol kökenli toplumsal kitle örgütlerinin desteğiyle İstanbul Maltepe’de milyonlarca insanın katıldığı bir protesto mitingi düzenledi.
Ancak,sanki Türkiye’de normal bir adalet sistemi uygulanıyormuş gibi, mitingin arkasından Yargıtay Başkanlığı binasında düzenlenen 2017 – 2018 Adalet yılı açılış törenine katılarak yerini aldı.
Sn. Kılıcdaroğlu tarafından yaşama geçirilen bu poltikaların, toplum içerisinde ki tepkilerin deyim yerindeyse “Toplumun Gazını Alma!” anlamına geldiğini bilelim.
TC’de adaletin uygulanmadığının ve yine Sn. Kılıçdaroğlu’nun sessiz kaldığı en önemli olaylardan birisi de Nisan 2017 Tarihinde yapılan ve bugün yaşanan toplumun kaderini belirleyen referandum sırasında yaşanan ve YSK tarafından kabul edillen “Mühürsüz Oy” uygulaması.
Sn. Kılıçdaroğlu, ne demişti bu konu hakkında “YSK bir karar aldı ve TBMM'den geçen Seçim Kanunu'nu ihlal etti. Hiçbir kurum kendini parlamentonun üstünde göremez. Maç yapılırken kurallar değişmez. Yüksek Seçim Kurulu'nun kararını doğru bulmuyoruz. YSK milletin kararına gölge düşürdü.”
Bugüne kadar, sessizce kabul edilen bir uygulama olarak günümüze geldi ve hala o hukuksuzluk kabul ediliyor ve yaşanıyor.
Abdullah Gül'e destek ve Muharrem İnce adaylıkları sırasında yaşanan “Adam Kazandı!” açıklamaları ve sonrasında ki skandalları yazmaya bile gerek yok.
Bu kadar uzun yazıdan sonra gelelim günümüz seçimlerine, kendisinin adaylığı konusunda, CHP içerisinde karşı çıkışlar olmasına rağmen ısrarcı olan ve çevresine sağ kökenli siyasi partileri toplayarak, nasıl olsa diğer partiler de bana destek verir diyerek oluşturduğu “Millet İttfakı!” ile seçmen önünüe çıktı.
Recep Tayyip Erdoğan iktidarı tarafından değiştirilen ve “Şahsım!” rejimi olarak da nitelendirilen bir rejim sisteminin taşlarını döşeyen anayasa değişikliği sayesinde, seçim yasasında da değişiklik yapıldı, devletin tüm olanakları “Şahsım!” rejimine tahsis edildi.
Bütün bu uygulamalar karşısında, toplumsal muhalefet harekete geçirilemedi ve sadece TBMM içerisinde yapılan sözde muhalefet ile geçiştirilen CHP tabanının tepkisi, Sn Kılıçdaroğlu tarafından 2022 başlarında ki “Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor anlaşılan. Çıkmayacağız. Zorlayacak çıkmayacağız, baskı kuracak çıkmayacağız, ama gereğini sandıkta yapacağız” sözleriyle zirveye ulaştı.
Bu sözlerin sonucu olarak, 14 Mayıs – 28 Mayıs seçimlerine, her türlü hukuksuz, yasal olmayan bir seçim sistemi içerisinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında çıkan ve bile bile kaybedeceğini gören Kemal Kılıçdaroğlu, büyükşehirlerde kazanan kendisi olmasına rağmen, “Sokağa çıkmayın!” diyerek, meydanları, kaybeden Recep Tayyip Erdoğan’ın zafer kutlamalarına terk etti.
Sonuç olarak, CHP Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu, partisini tamamen sağ ideolojiye açan kiliometre taşlarını döşeyerek, mağlubiyeti kabul etti.
Aslında, seçim sistemindeki tüm usulsüzlüklere rağmen, başta Suriye kökenli olmak üzere yabancı ülke vatandaşlarına verilen vatandaşlık hakkı sayesinde oy kullananları çıkardığımızda kaybedenin Recep Tayyip Erdoğan olduğu görülecektir.
Bütün bu açıklamalara ek olarak, Sn. Kılıçdaroğlu’nun, Memleket Partisi G. Başkanı Muharrem İnce ile olan sorunları çok önceden görüşerek çözmesi,gerekirken, kapıların karşılıklı olarak kapatılmasıda önemlidir.
Ayrıca 28 Mayıs öncesi Zafer Partisi G. Başkanı Ümit Özdağ ile yapılan görüşme sonrasında, Sn. Özdağ’ın “İçişleri Bakanlığı!” tweetini atması ve “Kayyum anlaşması” sonrasında, Halkların Demokrasi Partisi (HDP) eski genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na isim vererek destek olmasına rağmen, HDP ve Yeşiller Sol Partisi (YSP) liderilerinin ortak açıklamasında, isim vermeyerek yapmış oldukları destek açıklamaları, 14 Mayıs’daki Kemal Kılıçdaroğluna oy veren Kürt kökenli seçmenlerin oy oranların da düşüşlere neden olması da seçimin kaybedilmesinde ki kilometre taşları olmuştur.
Şimdi ne olacak? Başta CHP olmak üzere tüm muhalif görünen siyasi partiler, NATO sisteminin oluşturduğu ve 12 Eylül anayasası ile dizayn edilen TBMM ve Siyasi Partiler Yasası (SPY) içerisinde mi çalışacaklar, öncelikle buna karar versinler?
Eğer bu siyasi partiler, varolan SPY’sı içerisnde hareket edeceklerse, toplumun içerisinde bulunan ekonomik kriz, deprem vb.gibi doğal afetler sonucunda bile, 21 yıl içerisinde, sürekli olarak yemlenerek yaratılan “Tavuk Toplum!” sayesinde, sağlık sorunları nedeniyle, belli bir süre sonra görevi bırakabilecek olsa bile, Recep Tayyip Erdoğan şahsında oluşturulan “Şahsım!” sisteminin yerine daha demokratik bir sistem getiremezler!
Yukarıda yazmış olduğum uzun yazı sonrasında, başta CHP olmak üzere, muhalefetteki tüm siyasi patilere 2024 yılında yapılacak olan Yerel Seçimlere, “Şahsım!” rejimi tarafından oluşturulacak olan tüm engellemelere karşı hazır olmalarını öneririm.
www.abhazyam.com